Rengim,yoğun trafik yüzünden yaklaşık 1,5 saat sonra Galata Kulesine gelebilmişti.Şoföre teşekkür ederek ödemeyi yaptı ve taksiden inip kuleye doğru yürüdü.Okuduklarından hatırladığı kadarıyla M.S.507-508 yıllarında,Bizans İmparatoru Justinianos tarafından Fener Kulesi olarak ahşaptan inşa ettirilen kule,biraz sonra tüm ihtişamıyla karşısındaydı.
Günümüzde bildiğimiz yığma taş haline 1348-49 yılları arasında Cenevizliler tarafından getirilmişti ve o dönemde savunma kulesi olarak kullanılıyordu.
Osmanlılar döneminde ise yangın kulesi,rasathane ve esirhane gibi farklı amaçlar için kullanılır hale gelmiş,1831'de yangın,1875'te ise fırtına nedeniyle restore edilmişti.
Bugün bildiğimiz şekline en yakın haline getirildiği tarih 1967'ydi.9 katlı,neredeyse 70 metre boyunda ve 10 bin ton ağırlığnda olan kule,en büyük özellikleri eklemli duvar yapıları,yuvarlak kemerler ve güçlü tonozlar olan Romanesk tarzda inşa edilmişti.Bu mimari tarzı Roma ve Bizans unsurlarına dayanan bir stildi.İlk olarak Batı Avrupa'da ortaya çıkmıştı.
Rengim'in kuleye olan düşkünlüğünün en önemli nedenlerinden biri,terasından tüm İstanbul'un panoramik olarak izlenebiliyor oluşuydu.
"Yine binanın ihtişamına kaptırmışsın kendini."
diyen Tuna'nın neşeli sesi,onu ana döndüren şey oldu.Gülümseyerek
"Hoşgeldin Tuna!"
diye karşılık verdi ve genç adamın
"Hoşbuldum!"
demesiyle ikili yanyana bir cafe bulmak üzere dar,taşlı sokaklarda ilerlediler.
Kapısının üst tarafına gerilmiş lila rengi tentede mekânın adı yazan bir cafe bulmaları çok sürmemişti.Beyaz ahşap,arkalıklı katlanabilir sandalyeleri,yine beyaz ahşap katlanabilen dikdörtgen masalarıyla çok sevimli bir yerdi burası.Kaldırımdaki masalardan birine Tuna'yla karşılıklı yerleşirken genç adamın içinden şöyle geçiyordu.
"Hoş bir yer,ama Mevsim'in cafesi bambaşka."
Biraz sonra bir garson kız masalarına gelerek siparişlerini sordu.Her ikisi de birer fincan cafe latte istemişlerdi.
"Keyiflisin,röportaj iyi geçmiş.Artık inandım."
diyen Tuna sohbeti başlatan oldu.
"Evet,programın hem yapımcısı hem de sunucusu olan genç adam.program başlamadan önce sorulmasını istemediğim konular olup olmadığını sordu.Ben de aile ve özel hayat dışında her şeyi konuşabileceğimizi söyledim,sorun kalmadı."
"Anladım,e iyi olmuş o zaman.Bence keyifli olmanın tek sebebi bu değil ama.Şu kimlik meselesi de yolunda gitmiş gibi sanki,yanılıyor muyum?"
"Yoooo haklısın,onun da payı var.Zaten şüphe ediyormuş,bu nedenle tahminimden çok daha sakin karşıladı."
"Nereden şüphelenmiş ki?"
"Geçen "kariyer günleri"etkinliğine katıldığım şu üniversitede okuyan bir kız,ona boş zamanlarında yardıma gidiyormuş.Etkinliğin ertesi günü cafeye gidince,etkinlikten söz etmiş tabi.Mevsim de anlattığı kişinin bana çok benzediğini fark ettiğinde şüphelenmiş."
"Şansa bak,çok sevindim!Belli ki senin için önemli biri bu kız."
"Doğru,önemli.Cafe'ye gittiğim ilk gün,sonatın takıldığım kısmını nasıl ilerletebileceğim konusunda ilham oldu bana.Hem de hiç farkında bile olmadan.Sonra,1-2 gün arka arkaya mekâna gidip onu daha yakından tanıma fırsatı elde edince,kişiliğine hayran kaldım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZENCEFİL CAFE
FanfictionCafe sahibi genç bir kadın ve ünlü bir piyanist bir araya gelirse neler olur? Kapak için@selinhantol arkadaşımıza çok teşekkür ederim ❤️❤️