Asansör kısa bir süre sonra odanın bulunduğu katta durdu ve Rengim inerek odasına doğru uzun koridorda ağır adımlarla yürümeye başladı.İstanbul'a ne zaman gelse bu otelde,aynı odada kalırdı genç adam.Dikdörtgenler prizması şeklinde inşa edilmiş otelin sade yapısını ve dekorasyonunu seviyordu çünkü.
Odasının tavanı beyaz,duvarları şampanya rengiydi.Duvarlardan birine koyu renk ahşaptan çift kişilik yatak,yatağın tam karşındaki duvara 3 çekmeceli,yatakla aynı renkte ahşaptan,üzerinde siyah,oldukça büyük bir TV olan bir dolap konmuştu.
Yatağın iki ucunda,yine koyu renk ahşaptan birer komidin,üzerlerindeyse birer gece lambası bulunuyordu.Kalın perdeler kahverengi keten kumaştan,ince perdeler beyaz tüldendi.
Odada ayrıca kolçaklı ve arkalıklı iki sandalye,dikdörtgen bir çalışma masası,arkalıklı bir çalışma sandalyesi,küçük ama fonksiyonel bir banyo ve 2 kanatlı bir gardrop vardı.Siyah deri çalışma sandalyesi dışındaki eşyalarda koyu renk ahşap kullanılmıştı.
Aydınlatma duvarlara tutturulan yeşil renkli aplikler yoluyla sağlanıyordu.Yerler vizon rengi halıyla kaplıydı.
Odanın en önemli özelliği,raylar üzerinde hareket ederek iki yana açılan cam bir kapı sayesinde ulaşabileceğiniz boğaz manzaralı bir balkonu olmasıydı.Balkona yerleştirilen siyah demir ayaklı dikdörtgen cam masanın çevresine konmuş 2 arkalıklı,kolçaksız bahçe sandalyesine oturduğunuzda boğaz,tüm güzelliğiyle önünüze serilirdi.
Hemen banyoya ilerleyip elini,yüzünü yıkadı,parfümünü sıktı ve saçlarını elleriyle düzeltti.Üzerindeki yeşil gömleği,dolaptan aldığı kısa kollu bisiklet yaka gri tshirtle değiştirip üzerine siyah,ince bir hırka geçirdiğinde hazır sayılırdı.Lacivert kot pantolonlarını şöyle bir kontrol etti,değiştirmesine gerek yoktu.Siyah spor ayakkabılarını giyip telefonunu pantolonunun cebine attıktan sonra odadan çıktı.Funda'lar şimdiye kadar gelmiş olmalılardı.
Funda ve Tuna,beyaza boyalı yüksek bir tavana sahip,vizon rengi mermer sütunlarla bölümlere ayrılan yemek salonuna geldiklerinde, otelin kapısından gireli 5-10 dakika oluyordu.Bu gecikmenin sebebi,Funda'yla fotoğraf çektirmek isteyen bir kaç genç kızdı.Ama genç kadın bundan hiç şikayetçi değildi.Zamanla işinin bazen sıkıcı olan yönlerine katlanmayı öğrenmişti çünkü.
Cam kenarında güzel bir masa bulup karşılıklı oturdular.Her ikisi de yerleri krem rengi mermerle döşeli,mekânı bölümlere ayıran sütunlarına farklı farklı resimler serpiştirilmiş,yere kadar uzanan camlarından Boğaz manzarası izlenebilen,masalarına kar beyazı keten örtüler serili,arkalıklı ve kolçaklı sandalyeleri yine krem keten kumaşla kaplı bu restoranı çok sever,yoğun işlerinden fırsat buldukları ölçüde sık sık gelmeye çalışırlardı.Funda'nın burada en sevdiği parça,tavandan sarkan renkli camlarla süslü,büyük avizeydi.
Garsonun masalarına gelerek
"Hoşgeldiniz Funda hanım,siz de Tuna Bey,ne alırdınız?"
dediği sırada Rengim,
"Hoşgeldiniz Funda,Tuna bekletmedim umarım."
deyip yanlarına gelmiş,ikilinin ayağa kalkmasıyla da onlara içtenlikle sarılmıştı.Tekrar yerlerine geçtiklerinde Funda,
"Yok Rengim,biz de şimdi geldik zaten."
dedi gülümseyerek,sonra da bekleyen garsona dönüp
"Ben bir porsiyon bonfile ve bir kadeh kırmızı şarap rica ediyorum."
diye devam etti.Garson,kısa bir süre içinde siparişlerini not ederek onları masada yalnız bırakmıştı.Beylerin siparişi de Funda'yla aynıydı.Masadaki sessizliği bitiren genç kadının muzip bir tonda sorduğu soru oldu.
![](https://img.wattpad.com/cover/274303885-288-k254855.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZENCEFİL CAFE
Hayran KurguCafe sahibi genç bir kadın ve ünlü bir piyanist bir araya gelirse neler olur? Kapak için@selinhantol arkadaşımıza çok teşekkür ederim ❤️❤️