Mevsim'in sabah günün Berk'le tartışmadığı,güzel bir gün olması için ettiği dualar bir işe yaramamış,az önce genç adamla yüzyüze olmasa bile telefonda tartışmışlardı.Konu son bir yıldır olduğu gibi,genç kadının cafesiyle ilgili kurduğu hayaller,işine olan düşkünlüğü ve bu nedenle Berk'e yeterince zaman ayıramamasıydı.Genç adamla ilk kez,babasının hukuk bürosunda karşılaşmıştı.O dönemde Berk,stajını tamamlamaya çalışan genç bir avukat adayıydı.
İlişkilerinin ilk dönemlerinde her şey sorunsuz ilerliyordu.Ancak zaman geçip Berk'i daha yakından tanıdıkça birbirlerine pekte uygun olmadıklarını anlamaya başlamıştı genç kadın.Tam ayrılmak istediğini söyleyeceği sırada,babasının kansere yakalandığını öğrendi.Genç adamın gerek zorlu tedavi süreci,gerekse babasını kaybettiği o acı dönemde ona çok destek olması,kararını uygulamasına engel olmuştu.
Mevsim kendine ait bir cafe açmak istediği için,bir yıldır yine eskisi gibi sık sık tartışıyorlardı.Özellikle son 6 aydır mekânı bulup döşerken,Berk'i çok ihmâl ettiği doğruydu.Ama genç adam da davalarına hazırlanırken Mevsim'e yeterince zaman ayıramıyor,o bunu asla sorun yapmıyordu.Bu durumda aynı anlayışı Berk'ten beklemenin nesi yanlıştı?
Genç adamla yaptığı telefon görüşmesini hatırlayınca öfkesi geri geldi.
"Sürekli yorgun olduğunu söylüyor,birlikte vakit geçirelim dediğimde beni geri çeviriyorsun.Oysa tek yaptığın,2 kek ya da kurabiye yapıp bunları çay veya kahve eşliğinde gelen 3-5 müşteriye ikram etmek.Bu ne kadar yorucu olabilir ki?"
deyip alaycı bir şekilde güldüğünde
"Tamam o zaman Berk,ayrılalım.Eğer benim işimi bu kadar önemsiz görüyorsan,devam etmemizin bir anlamı yok!"
diyerek kapatmıştı telefonu.Kapatırken kulağına çalınan son sözler şunlardı.
"Ayrılmayı gerçekten istediğinden emin misin Mevsim?Peki,öyle olsun.Ama çok yakında pişman olacaksın!"
Oysa pişman olmayacağını biliyordu.Bu ilişki fazla uzamıştı.Tek dileği,bunu genç adamın da en kısa zamanda anlamasıydı.
O sırada kapının açılma sesi duyulunca kendine gelip mutfaktan çıkarak,cafe bölümüne ilerledi.
İçeride sarı saçlı,1.80 boylarında,etrafı şaşkın bakışlarla inceleyen genç bir adam vardı.Bu bakışlara alışkın olduğundan,yadırgamadı.Çünkü iç mimar olan çocukluk arkadaşı Başak,cafeyi oldukça ilginç bir şekilde döşemişti.Örneğin ahşap olan dış kapı yeşile boyalıydı.Kapının üzerine asılmış tabeladaysa,rengarenk harflerle ZENCEFİL CAFE yazıyordu.
Mekânın içinde tavan beyaza,geri kalan duvarlar yarıya kadar turuncuya boyanmıştı.Duvarların turuncuya boyanmayan kısımları krem rengi dikdörtgen tuğlalarla,zeminse indigo mavisi yer karolarıyla kaplıydı.Siyah,demir ayaklı dikdörtgen masalarda açık renk ahşap tercih edilmişti.
Sandalyeler arkalıklı ve masalar gibi açık renk ahşaptandı.Üzerleri mor,mavi,turuncu ya da lilâ renkli kadife kumaşla kaplıydı.Aydınlatma tavandan sarkan uçuk mavi üçgen lambalarla sağlanıyordu,
Duvarlara bir kaç sulu boya resim asılıydı.Ama mekânı enteresan hale getiren asıl şey,duvarlara ve tavana açık olarak farklı farklı büyüklüklerde kitapların tutturulmuş oluşuydu.Hatta aralara kağıttan küçük uçaklar bile serpiştirilmişti.
Bu fikri ilk söylediğinde arkadaşına
"Yok artık Başak!Çok garip olmaz mı?"
dediği geçti aklından.Ama şimdi müşterilerin şaşkın,aynı zamanda mutlu bakışlarını gördükçe
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZENCEFİL CAFE
FanfictionCafe sahibi genç bir kadın ve ünlü bir piyanist bir araya gelirse neler olur? Kapak için@selinhantol arkadaşımıza çok teşekkür ederim ❤️❤️