BÖLÜM 53 Büyük Vukuat

187 7 0
                                    

NEHİR

İdris dayım, hiç değişmeyen iğrenç gülüşü, korkunç sıfatı ve tiksinç hitabıyla yıllardan sonra yine tam karşımdaydı ve şu anda yakınlarımda ne kaçıp saklanabileceğim naftalin kokulu bir sandık, ne de arkasına sığınıp, maruz kalacağım şiddeti benimle gönüllü kırışacak Hatice Teyzem yoktu. Dolayısıyla ne yapacağımı bilmiyordum.

"Ateş! Sen Nehir'i al git. Ben hallederim."

Benim korkularım, Togay'ın anlam veremediğim telaşıyla aynı potada erirken; dayımın alaylı boktan sesi yine havayı doldurdu:

"Yoooooookkkk! Telefonda öyle horozlanıp horozlanıp, şimdi öyle kaçmak yok!"

"Ateş! Kardeşim!"

Togay dayımı es geçip, hala telaşlı telaşlı Ateş'e ulaşmaya çalışıyordu. Dayım ise, muhtemelen arkasına alıp geldiği iki arkadaşı ve tuvalete girerken bile belinden çıkarmadığı tabancasına güvenip efelenmeye devam ediyordu ve Ateş de her ikisine kayıtsız, dimdik dayıma sabitlediği gözlerinden adeta alevler saçıyordu.

**

ATEŞ

Henüz kendimdeydim; ama yüz kaslarım seğirmeye başlamıştı ve bu da, ruhumdaki şeytanın uyanma sinyalleriydi.

"Ateş! Lütfen."

Her ne kadar içimden çok yüksek oranlarda, bu şeref yoksunu herifin münasip yerlerine bir kaç ünite şeref sokmak geçse de, hala vaktim varken Togay'ı dinleyip, Nehir'le buradan bir an önce gitmek daha akıllıca olacaktı. Çünkü şimdiye kadar bu adamla ilgili sadece duyduklarım bile benim nevrimi döndürmeye fazla fazla yetiyordu. Bir de durup önümde bir taşkınlık yapmasını beklemek, bile bile lades olmaktan başka bir şey değildi.

İşte bu yüzden Nehir'i elinden tutup peşim sıra sürükleyerek arabama doğru yürümeye başladım, ama bu canına susamış mahluk, ardımızdan hızlı adımlarla bize yetişti ve onu tutup kendine doğru çekmek gibi bir gaflete düştü.

Togay'ın hareketini diğer canına susamışlar kısıtladığı için, beni frenleyecek kimse de kalmamıştı, ki zaten Nehir'e dokunmaya kalkışan bu ellere gereğini yapmaktan beni artık, Togay bile geri koyamazdı.

**

NEHİR

İdris dayımın beni bileğimden tutması üzerine, önce bir geriye doğru savruldum ama hemen sonrasında Ateş'in araya girip beni tutan elinden dayımı kavramasıyla serbest kaldım.

Daha doğrusu, esaretimin fiziksel boyutu bitmiş, psikolojik boyutu başlamıştı ve kesinlikle fiziksel olanı kat kat tercih ederdim. Çünkü Ateş'in bir tek kılına dahi zarar gelme olasılığı üzerine ki endişem, dayımın kavradığı bileğimin acısından çok daha fenaydı.

Zerre kadar kendim için değildi korkum. Ben bu iblise de, meşhur faaliyetlerine de zaten alışkındım. Benim korkum, bir mühendis adayı olmama rağmen hiç bir fizik kurallarına sığdıramadığım Ateş'in tek eliyle dayımı helyum dolu bir balon gibi havaya uçurmasından sonra ona olacaklardandı. Yerde kısa bir süre debelendikten sonra ayağa kalkıp elini direk beline götürmesiyle de kahrolası korkularımın hepsi haklı çıktı.

An itibariyle Ateş, kendisine doğrultulan aşağılık bir silah namlusunun tam ucundaydı ve silahı tutan ellerin sahibine söz geçirmek de, çıkacak olan kurşuna söz geçirmekten bile daha imkansızdı.

**

ATEŞ

Tetiğe basacak olan, bunu hiç beklemeden yapardı. Bu yüzden karşımdakinde o götün olmadığını anlamam sadece saniyelerimi aldı.

BENİM YALNIZLIĞIM DAHA BÜYÜKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin