BÖLÜM 66 Flu Realite

254 6 0
                                    

ATEŞ

Nehir'in, Gizem'in yanında olacağını elbette ki biliyordum. Ama törene daha bu kadar vakit varken, Togay'ın gelinin yanında olabileceğine hiç ihtimal vermediğim için, gerzek kardeşimin beni bir hediye paketi gibi Togay'a sunmasında her hangi bir sakınca görmemiştim.

Halbuki ötelenmiş ecelime, tıpış tıpış yürümekmiş tek yaptığım. Çünkü an itibariyle, üç yılda büyüsü bir dirhem bile azalmayan o kara gözlerde, yine ve yeniden ölümcül bir şekilde efsunlanmaktaydım.

"Ateş?"

"Senin ne işin var lan burada!"

Gizem'in şaşkın şaşkın adımı haykırması mı beni anlık kendime getirmişti, yoksa Togay'ın bok gibi karşılama cümlesi mi bilemiyorum; ama bana ilahi katlardan bir selamet fırsatı tanındığı kesindi. Ben de bu fırsatı hemen değerlendirdim ve gözlerimi o karanlık derinliklerden bir hışımla çekip aldım:

"Siz içerideki davetlileri de böyle karşılayacak olursanız, size kimse altın maltın takmaz ha, benden söylemesi!"

Resmen saçmalıyordum. İçimde çalkalanan derya denizler, etrafıma damla bile sızdırmasın diye, şebekliğe vurmaktan başka hiç bir şey gelmezdi elimden çünkü. Ben de işte, aynen böyle, bile bile saçmalıyordum:

"Oğlum! Sen... Hani gelmeyecektin lan!"

Togay'ın bu tepkileri de şaşkınlığındandı hep. Çünkü mesafeli durmak için bir taraflarını yırtmasına rağmen, gözlerinde dolu dolu memnuniyet parıltıları birikmişti. O kadar olmuştu ki kuzenimden böyle sıcacık tepkiler almayalı; yerimde taş olsa erirdi. Birden sıfır noktasına düşen gardımın hiç bir günahı yoktu yani:

"Evleniyorsun oğlum. Nasıl gelmem?" deyiverdi yüreğim ortalığa atılıp. Üstelik hemen öncesinde, pamuktan yumuşak bir tebessüm kondurarak yüzümün orta yerine.

Neyse ki bu raddede hassaslaşan bir tek ben değildim artık. Togay'ın da omuzları bir kaç açı aşağı kaymıştı.

Aslında bu bile ikimize göre çok fazlaydı ama Togay daha da coştu ve hızlı adımlarla yanıma gelip bana bir de sımsıkı sarıldı.

Ne kadar öyle kalsak da yetmezdi bize ve biraz daha yüzlerimiz, birbirimizin omuzlarında böyle gömülü duracak olursa, çok kısa bir süre sonra ikimizin de kostümü salya-sümükle batacaktı. Üstelik dürüst olmak gerekirse, benim umurumda olan bu da değildi. Ben sadece, hala siyah incilerini üzerimde hissettiğim hatunun, kendi parmak izlerini taşıyan yaralarımı görmesinden kaçınıyordum; bu yüzden Togay'ın kollarından sıyrılıp direkt Gizem'in karşısına geçtim:

"Gizemciğim! Şahane görünüyorsun canım. Gecenin yıldızı sensin."

Ama onun da bana karşılığı, romantizmin en gıcık pembe tonlarından biri oldu:

"Ateş yaa! Çok teşekkür ederim. Sen de hoş geldin. İyi ki geldin. Olmasaydın eğer, hakikaten de 'Tamam.' olmazdık."

**

NEHİR

Nasıl oluyor da geçen onca zaman, onun üzerimdeki bu inanılmaz etkisine zerre müdahale etmemiş oluyordu?

Nasıl hala onu gördüğüm zaman kalbim, böyle göğsümü delercesine atabiliyordu?

Nasıl mümkündü ki bu; hiç yaşanmamış gibi ara merhaleler, ilk gün ki gibi hala sımsıcaktı O'nlu dört duvarlar ve nasıl, bütün o sancılı yokluğunun üzerine, bir fiske bile acıtmamış gibi böyle yumuşacıktı hala varlığı.

BENİM YALNIZLIĞIM DAHA BÜYÜKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin