BÖLÜM 2 Çarpışma Değil Çarpılma

641 8 0
                                    

ATEŞ

Sekiz yıldır Amerika'da yaşıyordum ben ve bu sekiz yılın tamamında evime bir kere bile gitmişliğim yoktu. Ailemle hep değişik şekillerde görüşüyorduk. Ya iki üç haftalığına onlar benim yanıma geliyorlardı ya da ben Beşiktaş uğruna Türkiye'ye geldiğim zamanlar, maçın olduğu şehirde buluşuyorduk.

İflah olmaz derecede fanatik bir taraftardım. Kombine biletlerimin uygun zamana denk geldiği hiç bir maçı kaçırmazdım. Kıçımı kaldırıp yatağa gitmekten aciz olduğum için gecelerimin genelini salonumdaki kanepede geçiren ben, o kadar yolu sadece iki saatlik bu maçlar için gelirdim. Üstelik bazen de skor, ne onca masrafıma ne de yorgunluğuma değmezdi.

Togay'ı da, görüntülü konuşmalarımızı saymazsak, öyle canlı kanlı, en son geçen sene, Beşiktaş'ın şampiyonluk maçına geldiğimde görmüştüm ve onu da neredeyse Elif kadar özlemiştim. Ama öncelik her zaman kız kardeşimindi. Bu yüzden biletimi, Amerika'dan İstanbul'a, İstanbul'dan da Denizli Çardak Hava Limanı'na kesmiştim.

Aslında niyetim, hazır buralara kadar gelmişken, kardeşimin böbürlene böbürlene bitiremediği şu fakültesini, girip çıktığı ortamları, görüşüp kaynaştığı arkadaşlarını da şöyle bir kolaçan etmekti ama Elif'in dırdırlarına zar zor, ancak bir gün dayanabilmiştim. Hem zaten daha Amerika'dayken internetten kiraladığım eşyalı evime yerleşmek için de, kendisinde kalacağımı zanneden kuzenime bu durumu izah etmek için de fazladan birkaç güne ihtiyacım vardı. Bu yüzden ertesi sabahı, Denizli'den kendime sağlam bir ikinci el araba alıp, İzmir'e doğru yola koyuldum.

Togay'ın attığı konuma varışım, akşam saat altıyı bulmuştu ama Bey Efendinin işleri daha hala bitmemişti. Beni, çalıştığı kurumun önünde bir saate yakın diktikten sonra ancak gelebilmişti puşt. Bu kadar özlemiş olmasam, beklediğim her saniye için ben de onu kıvrandırırdım ama, şu anda ona sımsıkı sarılıp uzunca bir süre öylece kalmak, çok daha cazip geliyordu.

"Oğlum hala burada olduğuna inanamıyorum lan!"

Sesindeki mutluluk fazlasıyla belli oluyordu.

Evet. O da beni özlemişti.

"Gel hadi, gel! Önce bir şeyler yiyelim eve öyle geçeriz. Açsın değil mi?"

"Hem de nasıl! Sabahtan beri hiç bir şey yemedim."

Aynı muhitte olmasına rağmen, arabayla gidilecek bir mesafede, esnaf lokantasından hallice bir restorana gittik. Sanki zamanım kısıtlıymış da bir saat sonra Amerika'ya geri dönecekmişim gibi, konudan konuya atlayıp, her şeyden biraz biraz konuştuk durduk. Saati on ettiğimizi bile fark etmemiştik.

"Hadi kalk evde devam ederiz." dedi Togay hesabı isterken.

"Iııı! Şimdi pek memnun olmayacağın iki küçük mevzu var abiciğim." diye tamamladım ben de onu.

Sırf tepkisini biraz indirgeyebilmek için şebeklik yapmaya başladım hemen sonrasında da. Ama yemedi tabi. Çoktan kaşlarını çatıp 'Duyacağım şey her neyse kabul etmiyorum.' ifadesine bürümüştü bile kendini.

Bu arada garson geldi ve hesabı masaya bıraktı. Atik bir hareketle küçük deri kaplı kutuyu kaptım ve ödemeyi yaparken Togay'ın öfkeli bakışları altında konuşmaya devam ettim:

"Birincisi, hesabı sen ödemiyorsun birader."

İkinci mevzunun daha büyük olduğunu anladığı için buna hiç takılmadı ve ben de hiç geciktirmeden, diğerini de patlatıverdim ortalığa, gitti:

BENİM YALNIZLIĞIM DAHA BÜYÜKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin