BÖLÜM 42 Musa Ağacı'nın Sihri

330 7 0
                                    

ATEŞ

Gizli Mersin organizasyonumdan Nehir'e bahsetmek, Togay'a açıklamaktan bile daha çok korkutuyordu beni... Kızı, hayatı boyunca kaçtığı ortama kolundan tutup zorla götürüyordum ve dolayısıyla vereceği her türlü tepkiye de razıydım. Sülaleme sövse, karşılık verecek hakkım yoktu çünkü. Bütün olasılıkları tek tek hesaplayıp, en kötüsüne kendimi hazırladım ve kahvaltıdan sonra Nehir'i bir kenara çektim.

Tam olarak benden nasıl bir şey bekliyordu bilmiyorum ama gözlerinde öyle bir umut vardı ki, bu bakışlar altında konuşmak bile çok zordu. Bir de tutup 'Ben senden habersiz böyle böyle bir bok yedim, seni o yıllardır sesini bile duymak istemediğin babanın karşısına çıkarmaya niyetliyim.' nasıl denirdi ki?

Bari konuya girmeden önce, biraz şebeklik yapıp, en azından o gözlerindeki masum beklentiyi ortadan kaldırayım dedim ama sanırım bu sefer de çok yanlış bir cümle seçmiştim:

"Sen burada kilo aldın he!"

Salt bir hayal kırıklığı musallat oldu üstüne. Matkap gibi deldi geçti beni bu hali.

"Gerçekten mi?" diye sorarken sesine yansıyan hüzün, kabus misali üzerime çöktü. İvedilikle toparlamaya çalıştım:

"Yok yok! Şaka yaptım ya. Yani evet, biraz aldın ama güzel oldu böyle, yakıştı sana."

Çuvallamalara doyuncaya dek saçma sapan bir kaç cümle daha döküldü ağzımdan... En sonunda da tüm bu boş gayretlerime bir son verip, asıl konuya girmeye karar verdim. Ama bu sefer de, Nehir'in telefonu müsaade etmedi.

**

NEHİR

Hayatta kendimi tek beğendirmeye çalıştığım adam, karşıma geçmiş bana kilo aldığımı söylüyordu. Ben, benimle konuşmak istediğini söylediğinden beriki her saliseyi, romantik bir şiir bekleyen kalbimi ehlileştirmekle geçirirken, o bana fazlalıklarımdan bahsediyordu.

Vücudumun yağ depolarına olan düşmanlığım milyon kat artarken, elimde tuttuğum telefon zır zır ötmeye başladı. İçimden sırf bu 'Şişko Kız' imasından dolayı Ateş'e inat, arayanın Uzay olmasını temenni ederek ekrana baktım ama görünen, yabancı bir numaradan ibaretti.

Bu kilo mevzusu dikkatimi öyle bir dağıtmıştı ki, kim olacağı üzerine hiç düşünmeden, direkt telefonu açıp kulağıma götürdüm ve anında İdris Dayım'ın alkollü sesi kulağıma patladı:

"Kız gezenti! Tatilin nasıl geçiyor bakalım, eğleniyor musun?"

**

ATEŞ

Bu telefonun, adına 'Kuzey Kurşunu' diyen herifin iki gün gecikmeli istihbaratıyla manyak dayılarından birine ait olma ihtimali çok yüksekti. Bu yüzden pür dikkat Nehir'in cevabını bekledim ve daha karşıdan duyduğu sesle bile betinin benzinin attığına bakılacak olursa, arayan, tam da tahmin ettiğim kişiydi.

Direkt elinden telefonu kaptığım gibi hattın karşısındaki puştun mecburi muhatabı ben oldum:

"Alo! Buyur, bana söyle bana!"

"Ooooooo! Damat bey, müşerref olduk valla. Nasılsınız? Afiyettesiniz inşallah..."

Bozulan asabım yüzünden, istemeden ağzımdan bel altı bir şeyler kaçar diye sırtımı dönüp Nehir'den bir-iki adım uzaklaştım ve Togay'dan sadece özetini dinlemiş olduğum hikayeden, bu herifi sağlam kızdıracak can alıcı bir nokta bulup, alaylı bir tavırla cevap verdim:

BENİM YALNIZLIĞIM DAHA BÜYÜKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin