BÖLÜM 61 Firak

265 7 0
                                    

ATEŞ

Bu kovuşturma, beni mahkemeye çıkarmaya bile yetmezdi aslında... Nehir'in o şüphe dolu gözleri olmasaydı eğer...

Öyle bir sorguluyordu ki bakışlarıyla beni, sorularının arasında 'Doğru mu bu?' bile yoktu. Teyit etmeyi dahi gerek görmüyordu. Salt 'Bunu nasıl yaparsın?'lar geçiyordu gözbebeklerinden ve bu da beni, o sanık kürsüsüne resmen gömüyordu.

Dayanamadım.

"Doğru değil bu?" diye haykırdım. "Ben o raporu onaylarken arkasında ne olduğunu bilmiyordum bile."

Halası olacak bu engerek ise, beni yeğeninde bitirmeye yeminliydi:

"Yarım milyon doları hesabına babanın hayrına yatıracaklarını düşünmedin herhalde?" dedi. "Sırf iki kamyonu sınırdan geçirmek için bu kadar para teklif edilmesini hiç sorgulamadığını söyleme bana?"

Dibi boylamıştım. Yetmemiş, bir de zeminde oluk açıp, hızla aşağılara inmeye devam ediyordum:

"Bu dava... çoktan... kapandı." dedim tıslaya tıslaya ve aslında bu bir savunma bile değildi. Darbe almaya bu kadar müsaitken de pozisyonum, rakibimin bitirici hamlesi gecikmedi ve yere serildim:

"Olabilir. Ama senin sayende kaçırılan o silahlarla bir yerlerde hala çocuklar katledilmeye devam ediyor."

**

NEHİR

Sıfır duyum.

Sıfır algı.

Sıfır idrak.

Sadece tek bir tema yankı bulmaya başladı ruhumda.

Susmasın!

Ne olur susmasın!

'Bu doğru değil.' desin yine...

'Öyle değil.' desin...

Konuyu değiştirsin, karşılık versin, savunsun kendini, ama susmasın.

Gerçek de olsa hatta, inkar etsin, yalanlasın.

Yeter ki susmasın.

Ben ki, bir katil olma ihtimali varken de sevmiştim onu aslında. Hatta benim varsayımlarımın arasında bir vampir olma ihtimali bile vardı. Ama şimdi, halamın bu söylediğiyle gözümün önünde kolu-bacağı kopmuş, her yeri yanıklar içerisinde olan çocuk cesetleri uçuşmaya başlamışken, hiç bir türlü kabul edilebilir gelmiyordu artık.

İçerilerimde devasa büyüklükte uçurumlar yarılmaya başlamıştı ve her biri beni hızla kendi boşluklarına çekmeye çalışıyorlardı.

Koşup kucağına atlamak ve ona, onu şikayet etmek istiyordum.

Kendi kahrının tesellisini yine kendisinde aramak istiyordum.

Hazır şimdi tam karşımda öylece duruyorken, istikbaldeki yokluğunun hesabını peşinen ona sormak istiyordum.

Çünkü onu tanıdığımdan beridir ilk defa, şimdi, 'Yok' kelimesini artık ona kondurabiliyordum...

**

ATEŞ

İçinde bulunduğum ahval ve şeraitle, boktan bir tebessüm kendi kendine gelip yüzüme yapıştı; başım, tüm suçlamaları kabul edercesine önüme düştü ve dilim de, müdafaayı bütünen elden bırakıp, mağlubiyeti kucaklamaya teğet düşen bir şeyler fısıldadı:

"Bu hiç adil değil... Hem de hiç."

Lanet kadınsa hücumlarını bir an bile kesmedi. Üstüne daha da sertleştirdi ve yüzüme, bir it leşinin üzerinde uçuşan sineklere bakar gibi bakarak:

BENİM YALNIZLIĞIM DAHA BÜYÜKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin