BÖLÜM 65 Zamansız İtirafın Muhteşem Zamanlaması

202 7 0
                                    

ATEŞ

"Hayatında başkası var ve çok mutlu. Bırak dokunma artık. Sakın dokunma. Lütfen!"

Togay'ın bu ihtarıyla, sıfır noktasına geri dönmüştüm. Birden bire tekrar harlandı içerilerimde Nehir'in yokluğu. İlk gün ki gibi sıcacıktı hatırası şimdi yine yeni baştan ve saniyesinde de cayır cayır yakmaya başlamıştı bir kez daha en derinlerini kalbimin.

Onca çabam, oyalanmam, alkolik gecelerim, işkolik gündüzlerim... Her şey silinmiş gitmişti artık.

Resmen orijine geri ışınlanmıştım ve bu saatten sonra bir o kadar yolu en baştan bir daha kat etmem de mümkün değildi. Bu yüzden hiç uzatmadan:

"Togay ben gelemem birader. Size sonsuz mutluluklar. Gizem'e de selamlar.." dedim ve o daha cevap bile vermeden telefonu kapatıp elimden fırlattım.

**

NEHİR

Çoğu kadının üzerine düzinelerce hayal kurduğu bu teklif, niyeyse benim ruhuma karabasanlar gibi çökmüştü. Denize atlayıp soluğum kesilene kadar diplere dalmak ve bir daha hiç, gün yüzüne çıkmamak istiyordum.

"Biliyorum; biraz hızlı oldu ama... Öte taraftan da düşününce, çok da beklemenin bir anlamı yok aslında, öyle değil mi?"

...ve karşımdaki adam da, bende ki curcunanın gayet farkında olacak ki, izahat üstüne izahat veriyordu:

"Lütfen bunun etki altında verilmiş bir karar olduğunu düşünme. Ben, sana adını sorduğum o akşam yemeğinden beri, seninle bu noktaya gelmenin hayalini kuruyorum zaten."

Neyse ki, gözlerime hücum eden yaşlara müdahale etmek için boğazıma üşüşen yumrular sayesinde, denizin dibini boylamadan da mis gibi ölebilirdim artık. Yani şunun şurasında sadece bir kaç saniye daha dayansam yeterdi. O yüzden sessizliğimi koruyup öylece ecelimi beklemeye başladım.

"Nehir? Bir şey söylemeyecek misin?"

Ama Azrail  lanet olası randevumuza gecikti ve ben hala hayatta, Renas'ın tam karşısında, ölümden bin beter vaziyetimle oturmaya devam ettim. Üstelik bu bile, işlediğim günahın ceremesine yetmemiş olacak ki, üzerine bir de Renas'ın elinde tuttuğu yüzük dile gelip bana, bunca zamandır kendimi kaptırdığım bu sahte dünyanın, zehir zemberek gerçek yüzünü okumaya başladı.

Üç aydır, kürtçe şarkıları dinleyip dinleyip anlamını Renas'a sormalarımın, yağmurlu gecelerde ısrarla arabada uyumak istemelerimin, her fırsatta Kızkalesi'ni bir mabetten farksız ziyaret edişlerimin, bir birayla bile kafayı bulurken, ortamlarda kırk yıllık içiciler gibi şartrözle kendimden geçişlerimin ardındaki gizli sebebi haykırmaya başladı yüzüme yüzüme...

Tuttuğum bu elin, baktığım bu gözlerin ve hatta öptüğüm bu dudakların bile arkasında aradığım sıfatı ifşa etmeye başladı bana...

Renas'tan da çok, kendime ettiğim bu ihanetin hesabını soruyordu tek tek benden ve şimdi artık ölmek bile kurtaramazdı beni bu fark ettirdiklerinden...

"Renas ben hiç hazır değilim." diyebildim önce sadece.

Halbuki öyle zamanla çözülebilecek bir şey de değildi bu. Çünkü onun bana her dokunduğunda hissettiğim o yabancılaşmanın sebebini; her güzel anın içinde aranıp durduğum o eksikliğin ne olduğunu biliyordum artık ve benim yeni yeni anlamaya başladığım bu şeyler de, bir ömür bile giderilebilecek türden değillerdi. Bu yüzden:

"Aslında mesele hazırlık falan da değil." diye düzelttim hemen. "Ben... En başından beri çok büyük bir hata etmişim Renas. Bu işe hiç kalkışmamalıydım."

BENİM YALNIZLIĞIM DAHA BÜYÜKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin