NEHİR
Ateş, bütün akşam karizmasını göndere çekip öylece oturdu, ben de çaresiz karşısında hazır ola geçip kıt'a durdum. Yetmedi, bir de eve döndükten sonra, bildiğim tüm elektronik sosyal platformlarda bu sefer de 'Ateş Su' isminde açılmış bir hesap arandım.
Var ya! Geçen sene bütünlemesine kaldığım dersin sınavına bile böyle azimle çalışmamıştım ben. Üstelik o sınavı da geçmiştim ama hala Ateş'in her hangi bir hesabını bulmayı başaramamıştım.
Arada Elif'in hesabına musallat olmak için şeytanlar beni dürtse de, bu direkt en kestirmeden 'Senin şu abin benim sevgilim olsa ya!' anlamına çıkacağı için şeytanları kışkışlayıp telefonu elimden bıraktım.
Ertesi sabah, Gizem'in dâhiyane fikriyle, bütün gün Kemeraltı'nda fink atıp, yorgunluktan cılkımız çıkınca da, soluğu İzmir'de isim yapmış bir falcıda aldık.
İki saatin sonunda nihayet sıra bize geldi.
Fincanlarımızla falcı kadının karşısına geçtik.
Önce Gizem'in kısmeti döküldü ortalığa. Babasının mesleğinden, dedesinden kalan arsaya ve o arsayı nasıl değerlendirmek istediklerine kadar her şeyi bildi kadın. Erkek kardeşinin kazanacağı okulu ve kendisinin üç sene sonra nerede olacağını da anlattı durdu ve önceki söyledikleri öyle tutunca, biz de bunları direk olacaklar listesine ekleyip inandık.
Sonra sıra bana geldi.
İçimi garip bir endişe kapladı.
Bütün hayatım sanki Ateş'ten ibaretmiş gibi, falcının sadece onunla ilgili bir şeyler söylemesini umarak fincanımı uzattım.
"Senin falın çok karanlık çıkmış kızım." la başladı cümleye falcı teyze. "Bir sürü gözyaşı var."
Gizem'e arsalar, hanlar, kariyerler, beyaz atlı Togay'lar; bana gelince, karanlıklar ve bolca gözyaşı...
"Ama senin de talihin dönecek bir zaman sonra. Onca gözyaşının arasında, ismi 'Ş' harfiyle başlayan, gerçek bir pehlivan görüyorum burada."
O harf 'A' olmadığı için bütün ilgimi yitirmiştim aslında, ama yine de dinlemeye devam ettim:
"Bu adam da büyük karanlıklar içinden gelecek sana. Ama yolunuz kesişiyor bir kere. Çok sevecek seni, sen de onu... Gözünüz birbirinizden başka hiçbir şeyi görmeyecek. Senin kaderini kendi kaderine bağlayacak. Zor olacak. Ama ne yapacak ne edecek alacak seni. Ona varana kadar ki süreç biraz sıkıntılı . Onu baştan söyleyeyim. Acı çekeceksin. Yıkılacaksın. Yerle bir olacak yüreğin. Başka başka insanları musallat edip duracaksın hayatına. Ama yok. Kurtuluşun yok. Sonun bu adam yine. Kaçamayacaksın ondan kızım. Senin kaderin bu adam."
Oradan çıktığımızda, Gizem kendisi için söylenenleri sentezlerken, ben de 'Ş' harfiyle başlayan isimleri düşünüp kendime hayali bir karakter oluşturmakla meşguldüm. Bir süre sonra o da bana katıldı ve aramızda adını 'Şemsettin' koyduğumuz müstakbel alın yazımın üzerine gırgır geçmeye başladık.
Muhabbet sarıp eve kadar devam edince 'Şemsettin' uzun geldiği için 'Şem' diye kısalttık ve her ortamda sözünü edebileceğimiz bir şifre haline getirmiş olduk.
"Uzay şansını tamamen kaybettin tatlım, isminde 'Ş' harfi yok bile." dedim gülerek.
O anda "Aa!" diye bastı çığlığı Gizem. "Ateş'in isminde 'Ş' var ama."
Sonunda aklındakileri sesli dillendirmeye başlamıştı Gizem Hanım ve aslında bu, benim içimdekileri dökülmem için bir teşvik, üstü kapalı bir davetti. Tabi ki oltaya gelmedim:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİM YALNIZLIĞIM DAHA BÜYÜK
Roman pour AdolescentsNehir, sıkıntılı geçmişine rağmen, tek derdi kendine ait bir dünya kurmak olan bir üniversite öğrencisidir. Ancak bu dönem, okuduğu üniversiteye Amerika'dan gelen bir misafir öğrenci yüzünden, bütün hedefleri şaşmış ve bir anda kendini, toz pembe bi...