BÖLÜM 39 Rövanş

415 7 0
                                    




NEHİR

Uzay'ın, bir kez daha Ateş'in üzerine sıçramasından çekinmeseydim eğer, ona cevabım: 'Evet, gelin sıfatıyla buradayım, evet Ateş benim sevgilim. Var mı bir diyeceğin?' olurdu. Ama en son okul bahçesindeki o tek taraflı zararlı eylemden sonra, sırf ihtiyat için Uzay'a ayrıntılı rapor veriyor, dün gece itibariyle artık benim de inanmaya başladığım özel münasebetimizi ondan özenle saklıyordum.

Yüksünmüyordum da bundan. Benim için hiç bir önemi yoktu. Ateş güvende olduğu sürece her türlü şeyi alttan almaya da, duyulması kendisi için tehlike arz eden ihtimallerin hepsini reddetmeye de razıydım çünkü. Benim rıza gösteremeyeceğim tek şey, onun bakışlarındaki o sarı harelerdi ve işte yine belirmişlerdi.

Ateş'in üzerine yine, anlamını kavrayamadığım bir öfke sinmişti.

Beni avucunun içine alıp günümü saniye saniye bana zehretmeye yeminli bir öfke...

Etrafına saçtığı magmalara rağmen, daha sadece dakikalar önceki tezahüratlarının yerini korkunç sessizliğinin bürüdüğü buz gibi bir tavır ve haliyle kan dondurucu bir öfke...

**

ATEŞ

Müstahaktı bana bu ama...

Tutup da iki günlük kızı hayatımdaki en değerli kadınların arasında sayacak olursam, olacağı buydu işte...

Hem de ne için?

Sırf biraz güzel diye...

Biraz da seksi...

Tamam; azıcık da ağırbaşlı...

Belki bir parça da gizemli...

Cebimin içinde titremeye başlayan telefon, önce Nehir'in içimden saydığım vasıflarını yarıda kesmeme sebep oldu; sonra da bütün bu vasıfların daha sadece yarısı olduğunu fark etmeme...

Neyse ki arayan Mert'ti. Yani içimdeki cümbüşü hissettirmemek için şimdi hiç de öyle kasılmam falan gerekmeyecekti:

"Alo!"

"Ne haber kanka? Nasılsın bakalım?"

"İyi, sen?"

"'İyilik sağlık güzellik de, müsaadenle buraları geçiyorum kardeşim. Çünkü ben seni niye aradım biliyor musun?"

Kesinlikle biliyordum. Kendisine vermiş olduğum sözü bana hatırlatmak istiyordu. Yine de formalite gereği sordum:

"Niye?"

... ve doğru da tahmin etmiştim... Sadece bir farkla... Benim sözüme, 'misafirler' dahil değildi. Mert ise, onlar için özel bir davette daha bulunuyordu:

"Bak şimdi, dinle. Bu akşam, misafirlerini de alıp, benim mekana geliyorsun. Size, sabaha kadar dans, alkol ve eğlence vadediyorum. Şahane bir organizasyon yaptık birader. Dibin düşecek, bak gör."

Teklifini hiç ikiletmeden, direk 'Tamam!' dedim ama benim aklımda kesinlikle, dans, alkol ve eğlence yoktu. Benim tek derdim, Nehir'e, malum 'sadece arkadaş'lığımızın nişanesi olarak, unutamayacağı bir Antakya hatırası vermekti...

**

NEHİR

İnişli çıkışlı, bol dönemeçli bir yoldan bir saat gidip deniz kıyısında bir semte vardık.

Adının 'Arsuz' olduğunu öğrendiğimiz bu yer, bana bir parça Gümüldür'ü çağrıştırmıştı ama burada Ateş'in Gümüldür'deki o romantik hallerinden eser yoktu.

BENİM YALNIZLIĞIM DAHA BÜYÜKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin