BÖLÜM 34 'Bir Gün Batımı Daha'

489 7 0
                                    

ATEŞ

Üzerine konuştuğumuz fotoğraf, Soffia'nın bar açılışından bir kareydi ve Harry'nin ölümüne sebep olduğum olayın üzerinden yaklaşık altı ay geçmişti.

O gece karmakarışık bir haldeydim. Soffia'nın mutluluğuna kadeh kaldırıyordum ama yudumladığım içki, dolaylı olarak Harry'nin ölümüne sebep olan soysuzların kirli parasıyla olduğu için mideme kurşun gibi iniyordu.

Yani aslında, tam olarak söylediğim gibi 'keyif sigarası' da değildi ağzımdaki. Sadece konuyu değiştireyim derken günahkar geçmişime aralanan kapı yüzünden, mecburen yalan söylüyordum. Çünkü öyle izahatı olacak gibi değildi o zamanlar olanlar ve hatta hikayenin bir kısmında asıl şeytanı koluna takıp gezen de bendim. Dolayısıyla şimdi, süslü yalanlara sığınıp becerebildiğim kadarını kamufle etmek dışında yapabilecek hiç bir şeyim yoktu ve neyse ki Togay'ın sesi araya girdi de, en azından şimdilik, bu okkalı zahmetten kurtulmuş oldum:

"Ya deminden beri sizi arıyorum, duymuyor musunuz? Nerede telefonlarınız Allah aşkına?"

İkimiz de cevap vermedik ona. Togay da ekvatordan bile şişkin egosuyla, onu yanıtsız bırakmamızı hazmedemedi tabi:

"Ulan it mi havlıyor karşınızda sizin? Bir tenezzül edip cevap versenize. Gizem nerede ayrıca?"

Allahtan kuzenimin öyle boktan huylarına Nehir de en az benim kadar hakimdi de, böylesi durumlarda onun nasıl sindirileceğini iyi biliyordu. Çirkin örneklemine kayıtsız kalıp, gayet sakin, sadece sorusunu cevapladı ve bıraktı:

"Tuvalete gitti. Gelir şimdi."

**

NEHİR

Zaten yeterince zorlanmaktaydım, bir de Ateş öyle göz göre göre konuyu saptırıp durunca, benim için hepten konuşulması imkansız bir hal almıştı. Birbirlerinin peşi sıra Togay da Gizem de aramıza geri dönüp kadromuz tamamlanınca da, iyice dandikleşen muhabbetimiz tam olarak son bulmuş oldu.

"Hadi kalkın hadi! Şu ikinci güvenlik kapısını da geçelim, öyle otururuz. Birazdan uçağa almaya da başlarlar zaten." diyen Togay'a, Ateş de destek verip ayaklanınca, bende mecbur, Gizem'in ne konuştuğumuzu kendisine mesaj olarak atmam için ha bire telefonunu gösterip gösterip kaş göz etmelerini görmezden gelmek zorunda kaldım. Ama bu cadı halden anlar mı hiç? Hemen koala misali iki patisiyle de sıkı sıkı yapıştı koluma:

"Ay çatladım resmen, ne acımasızsın kızım ya. Ne oldu, ne konuştunuz? Özetlesene biraz!"

Neredeyse sadece yarım adım önümüzdeki Ateş ve Togay da, Gizem'in bu güya sessiz feryadına anında döndüler tabi:

"Hayırdır ya! Havalimanına girdiğimizden beri böyle bir tuhaf haller falan? Yine ne dolaplar çeviriyorsunuz siz?" diye sorgulamaya başladı direkt Togay.

Gizem'in iflah olmaz merakı, sonunda ikimizi de ele vermişti. Pis mücrim, bir de alttan alacağına, daha da harlıyordu ortalığı:

"Ay ne dolabı Togay ya! Biz ne anlarız dolaptan molaptan... Sen de her şeyden bir işkilleniyorsun he!"

Ah bu adama bu numaralar söker miydi hiç! Bir de sevgilisi olacaksın kızım ya! Yaktın bizi yaktın. Hatta sana hiç bir şey olmaz, sen sadece beni yaktın!

"Yok yok var bir şey... Ben anlarım. Ama dur bakalım, nasılsa çıkar kokusu..."

Al işte! Şimdi artık aldığım her soluğu dikizleyecekti dedektif kılıklı ve daha ilk elden mağluptum. Çünkü an itibariyle gördüğüm manzarayla mercek altındaki tüm soluğum kesilivermişti.

BENİM YALNIZLIĞIM DAHA BÜYÜKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin