BÖLÜM 32 Togay'la Mutabık

390 7 0
                                    


ATEŞ

Benim en son hatırladığım, Nehir'in uyurken yanaklarına doğru uzanan kirpiklerini sayıyor olduğumdu. Sayım sırasında kirpikler, çitten atlayan koyunlara dönüşmüş olmalıydı ki, uyku beni bir ara ele geçirmiş ve sabahın ilk ışıkları üzerime vurana kadar da esaretini sürdürmüştü.

Gözlerimi güç bela araladım.

Gökyüzünün kendini hala tam sıyıramadığı bulutların arasından, ışınlarını bize ulaştırmaya çalışan güneşe rağmen sabah ayazı hissediliyordu.

Ne ara benim üzerime transfer edildiğini anlayamadığım gömleğim, ısıtmak adına hiç bir boka yaramadığı gibi, bir de Nehir'in yerine benim üzerimdeydi. Hemen bu saçmalığı düzeltmek için doğruldum ve fonksiyonsuz örtümü geri onun üzerine serdim. Ama yaramaz gömlek, yine yapacağını yaptı ve onu tatlı uykusundan uyandırıp, o mahmurken bile sihrinden zerre ödün vermeyen gözlerini gözlerime kenetlemesine sebep oldu.

Yerimde mıhlandım.

Tıbben aktiftim ama malulen pasif hale gelmiştim.

Bütün hayati fonksiyonlarım kaldıkları yerden işlevlerine devam ediyordu ama beyin ölümüm gerçekleşmişti.

Soffia bir keresinde, 'Sevişmek için illa bedensel birleşim gerekmez... Bazen sadece göz kontağıyla da, bakışların arzuyla tutuşması mümkündür.' gibi bir yorumda bulunmuştu. O zaman Soffia'nın bu vıcık vıcık romantizm diyaloğuyla, 'Tabi tabi, hatta yeterince odaklanılırsa o bakışlardan sperm zerk edilip, bebek sahibi bile olunur.' diye dalga geçmiştim ama şimdi, şu durumda, Nehir'le birbirimizde çakılı kalan gözlerimiz, tamı tamına onu doğrular nitelikteydi. Belki bu şekilde Nehir'den bir çocuğum olamazdı evet, ama tahrik olan bütün hücrelerimin bu kara gözlerde bulduğu tatmin, inanılır gibi değildi.

Direksiyondan destek alarak geri çekilip, kendimi sürücü koltuğuna yapıştırdım. Bu fazlasıyla gecikmiş müdahale, çoktan kurtarılamaz hale gelen vaziyetime son bir çırpınıştı aslında ve erken teşhisin bütün avantajlarını yitirdiğim için, duygularımı ele vermekten başka hiç bir boka da yaramamıştı.

**

NEHİR

Benden aniden uzaklaşması, beni alzheimer hastası yaşlılar gibi yakın tarihe hapsetti ve böylece ben de bir önceki akşamı tamamen unutup, Togay'ın tepkilendiği zamanlara ışınlandım. Tabi bu geçici alzheimer, düşünerek konuşma yetimi de benden alıp götürdüğü için, sözcükler aniden ağzımdan dökülüverdi:

"Togay yüzünden mi kaçıyorsun benden?"

Cümlemi bitirir bitirmez alzheimiri yendim ve beynim şimdiki zamana geri dönüş yaptı ama artık çok geçti. Nasılsa bu saatten sonra kıvırmamın bir imkanı olmadığı için de, 'Battı balık yan gider.' felsefesince biraz daha üsteledim:

"Togay izin vermiyor diye mi?"

Sessizliğini sürdürüyordu ama hala tam iyileşmemiş olan sağ eliyle tuttuğu direksiyonu nasıl sıktığı gözümden kaçmamıştı.

Bu kadar öfke yüklenecekse, neden Togay'ın onayına ihtiyaç duyuyordu ki?

Ya da belki de, onay gözetenin ben olduğumu sanıyordu!

"Benim Togay'ın iznine ihtiyacım yok Ateş." dedim hemen. Hala tüm sözcükler, kendi kendilerine çıkıyordu ağzımdan. "Onun bana bu kadar müdahale etmeye hakkı olmadığı gibi..."

"Hayır!" diye karşılık verdi direk oda.

Başını hızlıca kaldırıp sımsıkı yumduğu gözlerini keskin bir bakışla doldurarak bana çevirdi ve "Hayır!" dedi bir kez daha.

BENİM YALNIZLIĞIM DAHA BÜYÜKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin