BÖLÜM 40 Hamilik Yarışı

372 7 0
                                    


NEHİR

Hayalet gibi eşikte öylece kalakalmış, telefonda Uzay'a söylemiş olduklarımı Ateş'in nasıl üzerine alındığını anlamaya çalışıyordum.

"Hadi çıkalım." diyerek, arkamdan kolumu tutan Togay'ın beni dışarı sürüklemesiyle, sinirlerime daha fazla hakim olamadım ve ağlamaya başladım. Arabaya varana kadar Togay'ın kucağında; bir enkaz gibi destekle arabaya bindirildikten sonra da, yol boyunca Gizem'in omuzunda, ön koltuktaki Elif'in varlığına zerre aldırmadan ağlamaya devam ettim.

An itibariyle, kendisine hiç bir şekilde müdafaa hakkı tanınmamış bir mahkumdan ibarettim ve tam olarak hissettiğim ne öfke ne de kırgınlıktı. Sadece ciddi bir haksızlığa uğramıştım ve ağrıma giden yegane şey de, bu hukuk gafletiydi.

**

ATEŞ

Kulübün dışına çıkar çıkmaz öfke, yavaş yavaş uzaklaşan müzik sesleri gibi terk etti beni. Soğumuştu artık kanım. O boğucu hırs, Nehir'in nemlenen göz bebeklerine hapsolmuş, orada kalmıştı.

Kumsal'ın rehberliği üzerine, on dakikalık bir yürüyüşten sonra köşede bir taksi durağına vardık. Benden beklentisi başkaydı aslında, biliyordum ama herhangi bir açıklama bile yapmadan onu evine bırakıp ben de kendi evime geçtim ve annemle babamın tek dönmüş olmama yönelik soru bombardımanına aldırmaksızın da, müsaade isteyip odama kapandım.

Canıma okuyan bir yarım saatlik bekleyişten sonra, nihayet annemin RCZ'sinin sesi kulaklarıma doldu. Pencereden uzak durmak için ayaklarıma savaş açıp, kendimi yatağıma zımbalamama rağmen, arabanın marş sesini duyar duymaz, zımbalar işlevini yitirdi ve fırlayıp pencerenin dibinde bittim.

Elif tek başına apartmana giriyordu ve aracı teslim için yukarı teşrif etmeleri gereken zatlar, evimizden süratlen uzaklaşıyorlardı.

**

NEHİR

Togay, Elif'i bıraktıktan hemen sonra arabadaki sessizliği bozdu:

"Nehir! Bi bak bana, bi bak!"

Kendisinden 'Ben sana demiştim. / Gördün mü işte. / Şimdi anladın mı beni.' gibi beylik cümleler bekliyordum ama o:

"Aranızda ne geçti bilmiyorum ama bir sebepten ötürü sana çok kızmış, belli...Düzelir merak etme." diyerek, şimdiye kadar ki tutumuna tam ters düşen bir yorum yapmıştı. Şu virane halime daha fazla dayanamamış olmalıydı:

"Bak! Ateş hırçındır, hovardadır, hatta azıcık kaçıktır da ama, öyle birine kızıp hıncını başkasından çıkartacak kadar aşağılık değildir asla."

Meselenin ne olduğunu ben de bilmediğim için, kendisine cevap veremiyordum ama o, benim sessiz kalışlarıma rağmen, karşı tribünden bana Ateş'i savunan tezahüratlar yapmaya devam etti:

"Yani o öpüşme falan, hepsi palavra... Sana şov yapıyor. O kızı evine bırakıp şu anda bir yerlerde tek takıldığına eminim ben."

Sevgilisinin henüz geçtiği saf, Gizem'i de galeyana getirmişti. O da Ateş'i dolu dolu bana müdafaa etmeye başladı:

"Evet! Bence de öyle. Allah aşkına kuzum ya; ben bile Ateş'in rol kestiğini anladım. Ortada bir bit yeniği olduğu kesin ve sırf sana inat olsun diye böyle yaptığı da çok belli. Yarın çekersin karşına, konuşursun. Olur biter."

Sanki biz, ayrılık sapağına gelmiş iki sevgiliydik ve Togay'la Gizem de destek ekip olarak aramızdaki sorunlara çözüm üretmeye çalışıyorlardı. Halbuki düne kadar en büyük muhalifimiz, Togay'ın ta kendisiydi:

BENİM YALNIZLIĞIM DAHA BÜYÜKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin