BÖLÜM 56 Dünya Yansa

186 7 0
                                    

ATEŞ

Amerikan kimliğime çok fazla güveniyordum ama William'ın söylediklerine göre o beni, istediğim gibi savunamazdı. Bilakis, kendi ülkemin sınırları dışında ve bir başka ülkenin vatandaşına zarar vermekten, şu anda başım, tahmin ettiğimden çok daha büyük bir belada olabilirdi.

Konakta salaş bir dönercide yemek yiyorduk. Daha doğrusu, Nehir, Togay ve Gizem yiyorlardı, bense az önce William'ın söyledikleri yüzünden boğazıma, hazmı mümkün olmayan zincirleme lokmalar diziyordum.

Remsen rolleri değişmiştik. Bu sefer onlar keyifle arkalarına yaslanırlarken, az önce olmuşa-ölmüşe çare yok kafasında olan ben, yerimde endişeden kurdeşen dökmeye başlamıştım ve en kötüsü de, şimdi artık ne öncesinde güvendiklerimi ne de William'ın telefonda söylediklerini anlatamazdım.

"Nehir! Yemeğini bitirdikten sonra bir halanı ara; olanları anlat. Dayılarının seni takip etmelerini sebep gösterip, karşı dava falan açmamız gerekebilir."

Togay hala beni kollayabilmek adına durumun gidişatına göre alternatif bir şeyler düşünürken, ben sadece elim kolum bağlı öylece bekliyordum.

**

NEHİR

Halama olanları anlattığımda ilk ve tek tepkisi, hemen pılımı pırtımı toplayıp İstanbul'a gitmemi emretmek olmuştu. O zaten sırf bundan korktuğu için benim İzmir'de okumama bile razı değildi.

"Hala ne olur sakin ol! Ben iyiyim. Hayır hayır, bir şey yok, gerçekten."

Biz, 'Ne yapabiliriz?' diye ondan yardım dilenmek için onu aramıştık, o ise bize, uğraşılacak bir başka problem daha doğuruyordu.

"Halacığım, yalnız değilim, zaten. Gizem yanımda, Togay da burada..."

...ve hatta öyle biri daha var ki... Başka hiç kimseye ihtiyaç yok aslında...

Togay'ın elimden telefonu alıp benden daha aklı selim cümleler kurması, özel kahramanımı halama ifşa etmemden beni alıkoydu. Ama o da, halamdan istediği gibi bir cevap alamamıştı. Zira mağdur, hakkımda uzaklaştırma kararı çıkarılan dayım değil, dayımın arkadaşı olduğu için, buna sığınarak herhangi bir karşı dava açmamız mümkün değildi.

Görüşmenin devamı, Togay'ın okulu bırakmamam konusunda halamı ikna etmesi üzerine bir on beş dakika daha sürmüştü ve netice; sadece, gece gece terminal-havalimanı sürünmemek için, seyahatimin yarına kadar ertelenmesiydi.

**

ATEŞ

Haladan da bize ekmek çıkmamıştı. Bütün kapılar tek tek yüzüme kapanıyordu.

İçimde çok sert rüzgarlar esmeye başlamıştı. Bir taraftan Amerika'ya dönemezsem olacakları hesaplamaya çalışıyordum, bir taraftan da bunun ailem üzerinde bırakacağı hüsranı...

Togay'ın hesaplarımı yarıda kesen telefon zili; "Avukat arıyor." betimlemesiyle devam edince, rüzgarlar daha da sertleşti.

"Alo!"

Hepimiz pür dikkat Togay'a kilitlenmiştik.

"Evet?"

Ağzından çıkan her kelime için yüreğimden Tanrı'nın kapısına adaklar yağdırıyordum.

"Evet?"

Bu ibne de öyle üstü kapalı konuşuyordu ki, Tanrı'ya ulaştık mı, yolda şeytana mı rastladık, belli değildi...

BENİM YALNIZLIĞIM DAHA BÜYÜKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin