ATEŞ
Nehir'in, neredeyse fısıltıyla telaffuz ettiği sözcük, öyle alelade bir akraba sıfatı olmaktan çıkmış, yüreğimin orta yerinde infilak eden bir bombaya dönüşmüştü resmen...
...ve üstelik hasar, sadece benim göğsümle de sınırlı değildi. An itibariyle her yer pusluydu; zemin komple yarıktı.
Şöyle bir durdum önce.
Hiç bir şey demeden.
Hiç bir şey yapmadan.
Aval aval etrafıma bakındım sadece. Sonra her şey bir acayip hitap tekniği kullanarak, bana ulaşmaya başladı birden.
Gelip geçen yolcular, heder olan üç yılımı; sürülen taşınan bavullar, bu üç yılda benden yitip gidenleri; alacalı bulacalı panolar, tüm bunların sorumlularını temsilen haykırmaya başladı yüzüme yüzüme...
Halbuki benim duymam, görmem gereken şeyler bunlar değildi ki... Yani bu bir kavuşma sahnesiyse eğer, senaryo tatlıya bağlanmış demekti ve 'mutlu son' dediğin de, kötü karakterin müstahakkını bulmasıyla olurdu. Öyle, mazlumun cansız varlıklarla iletişime geçecek kadar kafayı sıyırıp, en sonunda da hırsından it gibi kıvranmasıyla değil...
Neyse ki kaşım gözüm ayrı ayrı seğirmeye başlamamıştı daha hala. Hatta, koca dünyanın kulaklarımda böyle derin bir sessizliğe bürünmesini saymazsak, sakin bile sayılabilirdim... Benim bile anlam veremediğim bir sabır tünemişti içerilerime bir yerlerden ve doğrusu çok da iyi gelmişti şu halime... Ama yine de, bundan sonrası için, kendimden hiç de emin değildim.
**
NEHİR
Benim için halam, ben daha neredeyse birincil ihtiyaçlarını bile tam karşılayamayan aciz bir veletken, bulunduğum o bataklıktan beni çekip çıkarmış ve o yabani dikenlerimin tamamını itinayla temizleyip, kendi lalezarına gonca etmiş bir kadındı...
Bana neler edecekleri hiç belli olmayan o manyak dayılarımın ellerinden beni kurtarmış, başkalarının bostanlarında bir maraba olmak yerine, tüm botanik camiasının öncüsü bir şirkete paydaş etmiş bir kadındı...
Karanlıklarımın arasında kaybolmaya mahkum ışıltılarımın her birisini, tek tek, ait oldukları membadan şualarla beslemiş ve bana, üniversal bir eğitim dahi alacak kadar nitelik kazandırmış bir kadındı...
Hatta hatta, yeterince derin düşünüldüğü zaman, Ateş'le yollarımızın kesişmesin de bile, olabilecek en dolaylı şekilde, yine, onun parmağı var sayılırdı. Çünkü o, bütün bunları yapmış olmasaydı, ben o gün, kayıt yenilemek için okul koridorlarında koşturmak yerine, Kaçkar'ın Allah bilir hangi eteğinde, çuhamı çay doldurmakla uğraşıyor olacaktım.
Yani şimdi sahip olduğum onca şeyi, her bir detayına kadar halama borçluydum ben ve içerisinde mahpus kaldığım bu vefalarımı, yerden metrelerce yüksek bir kuleyle; alacaklılarımı da, kimse yardımıma gelemesin diye kapıda nöbet tutan ejderhayla bir tutacak olursak, ilk defa Rapunzel lakabı bana bu kadar uyuyordu. Sadece şimdi bana saçlarım yerine artık, sihirli bir fasulye ağacı falan gerekti...
**
ATEŞ
Evet biliyorum; Nehir, halası olacak o kadına çok şey borçluydu.
...ve evet, kabul ediyorum; Nehir'i şimdi ki Nehir yapan kendisi olduğu için, ben de dolaylı olarak ona borçluydum. Ama bize bu yaptığıyla benim gözümde bütün hesap kapanmıştı artık. Onunla aramızda alacak da verecek de kalmamıştı. Hala kapanmayan bir hesap varsa, o da Nehir'in ta kendisiyleydi:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİM YALNIZLIĞIM DAHA BÜYÜK
Novela JuvenilNehir, sıkıntılı geçmişine rağmen, tek derdi kendine ait bir dünya kurmak olan bir üniversite öğrencisidir. Ancak bu dönem, okuduğu üniversiteye Amerika'dan gelen bir misafir öğrenci yüzünden, bütün hedefleri şaşmış ve bir anda kendini, toz pembe bi...