ATEŞ
Etrafa yansıma yapan ışınlar, gözün bilmem ne tabakalarında kırılarak göz bebeğinden içeri sızarlar.
Mercekten retinaya düşen bu kırınımlar, optik sinirlerden süzülerek beyne ulaşırlar.
Beyin, gözün ilettiği bu sinyalleri işleyerek bir görüntü oluşturur.
...ve böylece baktığımız yerde duran şey, her neyse, o şeyi görmüş oluruz.
Ya da...
Beyin, etrafta hiç bir bok yokken, kendi kıçından sinyaller uydurarak duyu alanlarını kafasına göre tetikler ve var olan şeyler yerine, var olmasını arzuladığı şeyleri görmemizi sağlar.
Tıpkı şimdi, benim hadsiz beynimin bana yaptığı gibi...
"What the fuck?" (Bu ne sikim öyle?)
Benim tepkim, karşımda gördüğüm bu halüsinasyonaydı aslında ama aramızda yirmi adımlık mesafe kalmasına rağmen, benimle hala telefon aracılığıyla iletişim kurmaya çalışan keriz kuzenim üzerine alındı:
"Sensin ulan 'Fuck'! Edepsiz."
O, hala bir şeyler gevelemeye devam ediyordu ama benim için artık kulağa tuttuğum cihaz da, en az kendisi kadar gereksizdi. Çünkü gerçek olması mümkün olmayan görüntü, bir de yüzünde sımsıcak bir gülümsemeyle bana doğru yürümeye başlamıştı.
Çok tanıdık bir bağlantıyla, anında uzuvlarımın kontrolünü yitirdim.
Görüntü sanal olmasına rağmen tüm etkileri gerçeğinkiyle birebir aynıydı.
Kolum, hayali Nehir'in adımlarına senkronize olup, eşdeğer frekanslarda kulağımdan inmeye başladı ve 'Nehir' olarak görünmeye devam eden siluet tam karşıma vardığında, telefonumun ekranı, artık tam olarak yere bakıyor olmuş oldu...
**
NEHİR
Adımlarım, ayaklarımdan değil, kalbimden atılıyordu sanki...
...ve ben de karşılığında kalbime, Ateş'e vardığım zaman hala işlevsel olabilmesi için, mümkün olabildiği kadar zaman tanıyım deyip, şuncacık mesafeyi bir kaplumbağadan daha uzun sürede kat etmiştim aslında. Ama yine de sonuç, tam bir rezaletti.
Yol boyunca bahar kelebeklerine dönüp pır pır eden hiç kendisi değilmiş gibi, şimdi, huzuru tattığı tek yerde, bir acayip kar yangınlarına müptela olmuştu.
Mutluluğun alası boylu boyunca tam karşımda duruyorken, avanak gözlerimde birden, başı boş bir yaş sürüsü dolanmaya başlamıştı.
Ellerim, Ateş'in göğsüne dokunma niyetiyle yükselmiş, ama niyeyse son anda davalarından dönüp, benim kendi yüzüme kapanıvermişlerdi.
...ve tüm bunlar olup biterken, Ateş, volkanik bir dağ kadar tekinsiz, sadece beni seyretmekle yetinmekteydi.
**
ATEŞ
Tabi ki tetikte öylece beklemek olacaktı tek yaptığım. Çünkü bütün felaketler hala, oldukları yerde aynen duruyorlardı.
Ben hala, tek bir mesajla aşktan def edilen bir adamdım.
Hala, mutluluk diye bellediğim bir kaç aylık sahte hatıra, mezarlığın birinin dibinde çürümekteydi.
Hala, artık üç kuruş bile etmeyen gururumun kırıkları her bir yerimi insafsızca kesmekteydi.
....ve hala, aslında milyonlarca sefalete tek başına yetecek ganimet ederinde duygularım, metrelerce derin mahzuniyetlerde, matemlerdeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİM YALNIZLIĞIM DAHA BÜYÜK
Teen FictionNehir, sıkıntılı geçmişine rağmen, tek derdi kendine ait bir dünya kurmak olan bir üniversite öğrencisidir. Ancak bu dönem, okuduğu üniversiteye Amerika'dan gelen bir misafir öğrenci yüzünden, bütün hedefleri şaşmış ve bir anda kendini, toz pembe bi...