ATEŞNiyeyse bir türlü sakinleşemiyordum. Oysaki o serseri, en son saçma sapan konuşup keyfimi bile yerine getirmişti. Benimse bir tarafım hala, yoğun olarak, Nehir'in kolunu kavrayan o eli lime lime etmenin derdindeydi. Bu yüzden ders biter bitmez bir hışımla amfiden çıkıp, geçen hafta gittiğim şu rüzgarı şahane olan kafe-barın yolunu tuttum.
"Hoş geldin abi?" diye keyifle karşıladı beni, geçen ki çocuk. Tabi; hatırı sayılır bir para üstünün tamamını tipboxa bırakınca, özel müşteri kategorisine alınıyordu direkt insan.
"Şartröz. Yeşil. Sek." dedim hiç uzatmadan.
Şansıma, benim masa yine boştu ve rüzgâr yine öyle güzel esiyordu ki, sakinleşmek için ikinci bir şartröze bile gerek yoktu aslında. Ama ben yine de, alkolün ve havanın iş birliğine destek çıkıp bir tane daha söyledim. İşte ancak şimdi keyifli gelmeye başlamıştı dakikalar.
Başımı geriye attım. Gözlerimi yumdum ve anın doyasıya tadını çıkarmaya koyuldum. Ama daha saniyeler içinde keyfim bölündü.
Genç garson, elinde iki kahveyle, kendini zorla sefama müdahil ediyordu. Hem de sanki tek derdim adisyonmuş gibi;
"Bunlar müesseseden." açıklamasıyla...
"Teşekkürler ama ben kahve içmem." diye kibarca reddedeyim dedim, ama tek soyutlayabildiğim ikramı olmuştu. Kendisi, hiç de davet gözetmeksizin tam karşımdaki sandalyeye kuruldu ve aynı ısrarla:
"Olsun, kokusu bile iyi gelir insana abi." dedi.
Aslında o kadar da rahatsız etmemişti varlığı. Hatta bilakis, içten ve sempatik bile görünüyordu gözüme. Bunun üstüne inatla mağrur görünmenin bir anlamı yoktu:
"Adın ne senin?" diye sordum.
"Sedat abi, ya senin?"
"Ateş."
"Sormadan getirdim öyle ama türk kahvesi sevmiyorsan, arkadaşlara söyleyeyim, hemen bol sütlü bir nescafe yapsınlar sana." dedi.
Ben onu çalışanlardan biri sanıyordum ama bu cümlesine bakılacak olursa; ya mekân, sahibi tarafından ona emanet edilmişti ya da mekanın sahibi direk kendisiydi.
"Sevmemek değil de, yasak bana. Kafeinin uyarıcı etkisinden dolayı..."
Dilim açılmıştı ve bu şartrözün bir yan etkisiydi.
"Vallaha anlamıştım. Daha ilk görüşte anlamıştım hem de. Sporcusun sen değil mi abi? Hangi dal? Dur tahmin edeyim. Kesin dövüş sporlarından biri? Doğru mu?"
...ve bu da dilimin açılmış olmasının yan etkisiydi.
"Öyle gibi bir şey..." deyip geçiştirdim.
"Birkaç teknik göstersene bana abi ya, beni güvenlik masrafından kurtarmış olursun, kendi işimi kendim görürüm." dedi şakayla karışık.
İşte şimdi artık emindim. Mekanın sahibiydi. Yine de sohbeti üzerimden çekmek için bilmiyormuş gibi yapıp:
"Senin mi burası?" diye sordum.
"Evet abi. Açıktan işletme okuyorum ben. Yani anlayacağın epey boş vaktim var. Ben de dedim, kendi paramı kendim kazanayım bari."
Sevmiştim Sedat'ı. Sempatik tavırları, saygılı konuşması üstüne bir de benimle böyle özel ilgilenmesi... Müşteriden ziyade, bir arkadaş gibi hissettiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİM YALNIZLIĞIM DAHA BÜYÜK
Novela JuvenilNehir, sıkıntılı geçmişine rağmen, tek derdi kendine ait bir dünya kurmak olan bir üniversite öğrencisidir. Ancak bu dönem, okuduğu üniversiteye Amerika'dan gelen bir misafir öğrenci yüzünden, bütün hedefleri şaşmış ve bir anda kendini, toz pembe bi...