NEHİR
Antakya Havalimanı'nda, buraya geleceğimizi ilk öğrendiğim zaman, Ateş'le yapacağım yolculuk ve yine onunla bir gün daha uzatılmış tatilden başka hiç bir şey yoktu aklımda. Şimdi ise, Demir'in tılsımlı sıcaklığı beni öyle bir sarmalamıştı ki, neredeyse akşam İzmir'e olan uçağımızı bile unutmuştum. Yani dedemin kendi kafasına göre bizi de dahil ettiği akşam yemeği programına müdahale etmem gerektiği, son anda dank etmişti kafama:
"Biz bu akşam dönmek zorundayız ama; bizi yemeğe saymayın."
Hadi ben kardeşimle tanışıyordum, Leyla'ydım. Peki Ateş niye sesini çıkarmıyordu?
Merakla kendisine dönüp baktım ve oturduğu yerden tertemiz bir tebessümle beni izlediğini fark ettim. İşte şimdi artık, dedemin planlarına muhalefet edecek yarım aklımdan da olmuştum:
"Hayatta olmaz öyle şey. Seni babaannene götürmezsem akşam beni eve almaz valla. Bu yaşlı adamın otel köşelerinde sürünmesine gönlün razı olur mu?"
Ateş de benim üzerimdeki etkisinin gayet farkındaydı tabi. Fark etmediği işe şuydu. Damarlarımda aynı kanı taşıyor olduğum bu insanlar bile, bana yedi kat el kendisinden daha yakın değillerdi. Bu yüzden:
"Sorun değil!' le başlayıp; "Sen kal, ben de..." ile devam eden cümlesini, hiç boşa tamamlamasına izin vermedim ve:
"Hayır! Asla. Sen kalmazsan, ben de kalmam. Sensiz olmaz, hayır!" diye kestim direkt.
**
ATEŞ
Dürüst olmak gerekirse, ben de kendimi pek fazlalık olarak hissetmiyordum. Bilakis; her ne kadar öz be öz ailesi olsalar da, Nehir'i bu insanlarla yalnız bırakıp gitmek, benim de hiç içime sinmiyordu. Sadece yapmam gereken buymuş gibi geldiği için, formaliteden müsaade istemeye kalkışmıştım ve neyse ki Nehir tarafından gelen kati itiraz, dedesini, az önce üzerime alınmadığım davetini bana özel yinelemek zorunda bıraktı:
"Senin de başımızın üstünde yerin var delikanlı. Sen de buyur tabi."
Daha ne sıfatla burada bulunduğumu bile bilmezken, bir de hiç utanmadan, sıkılmadan, bu teklife balıklama atlamaktaydım:
"Peki tamam."
Peder Bey'e ise sadece onayım yeterli gelmemişti. O da benim, meçhul sıfatımla ilgileniyor olmalıydı. Kapı eşiğinden lafa karıştı ve bana da Nehir'e de, daveti maveti komple unutturacak o malum yakıştırmayı yaptı:
"Soframızda kızımın erkek arkadaşının da kızım kadar yeri var elbette. Onore edersin bizi."
**
NEHİR
Anında içimde, milyonlarca 'İnşallah'lar/'Maşallah'lar uçuşmaya başladı. Normal hayatında ateistliğe bir adım ötede duran ben, Ateş'le alakalı her bir gelişme de, hatim indirircesine dualar etmeye başlıyordum.
Dışarıdan onun sevgili olarak görünmek de ayrı bir nimetti tabi bana ama an itibariyle Ateş'in bu sıfata nasıl tepki vereceğiyle daha fazla ilgilendiğim için, babamı da dedemi de es geçip, direk kendisine kilitlendim.
Hiç de öyle; bir 'yanlış anlaşılma' açıklaması yapmaya hazırlanır gibi bir hali yoktu. Hatta ve hatta, çok şükür, bin şükür ki; rahatsız olmuşa bile benzemiyordu.
"Eyvallah, teşekkür ederim." dedi ve kalbimin orta yerindeki tahtında gerim gerim gerilmeye başladı.
Hakkıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİM YALNIZLIĞIM DAHA BÜYÜK
Novela JuvenilNehir, sıkıntılı geçmişine rağmen, tek derdi kendine ait bir dünya kurmak olan bir üniversite öğrencisidir. Ancak bu dönem, okuduğu üniversiteye Amerika'dan gelen bir misafir öğrenci yüzünden, bütün hedefleri şaşmış ve bir anda kendini, toz pembe bi...