ATEŞ
Nehir boynuma atlayıp bana sarıldı ve benim görmeyle duyma yetim, geçici bir süreliğine boyut atlamış oldu. Kulaklarımda artık sadece muhteşem bir lir tınısı vardı ve gözbebeklerimin önünde de, simli, yaldızlı, pespembe bulutlar...
Bedenini bedenimden geri söküp alana kadar da böyle huzura seferiydim ama sonra birden, bulutların yerini Togay'ın ateş saçan bakışları ve lirin yerini de sarışının sahteden öksürükleri alıverdi.
Sanırım elimi çabuk tutup şu arabayı bir an önce teslim almaz ve Nehir'i şu lanet havalimanından çıkarmazsam, puşt kuzenim, nasıl ikna olduğunu hala anlamadığım bu Mersin fikrinden cayacak ve hatta bir daha hiç bir şart ve koşulda Nehir'le görüşmeme müsaade etmeyecekti. Bu yüzden hemen üstünkörü bir veda faslı başlatıp:
"Ee hadi o zaman, buradan ayrılalım." dedim. "Sizin zaten check-in falan yaptırmanız gerek, oyalanmayın daha fazla; biz de aracı alıp yola çıkalım."
Nihayet, destek dediğinin öyle iki 'öhöm öhöm'le olmayacağını anlayan Gizem de devreye girdi ve:
"İyi madem, görüşürüz İzmir'de hadi." deyip, Togay'ı kolundan sürükleye sürükleye bizden uzaklaştırdı.
**
NEHİR
Aracı teslim aldık, yola çıktık, mesafeyi yarıladık ama ben daha hala kendime tam gelebilmiş değildim.
Hala göğsümün orta yerinde devasa bir girdap çalkalandıkça çalkalanıyordu.
Hala onun bedenine kapaklandığım yerde, semaya ulaşıyordum.
Hala belime doladığı kollarının sıcaklığı tenimde öylece duruyordu.
...ve dolayısıyla ben daha hala kıpırdayamıyordum. Değil ki konuşabilmek!
O ise, sessizliğimi kasıtlı sanıyordu. Hem de mümkünü olmayan bir sebepten ötürü kasıtlı...
"Kızdın mı sen bana?"
"Hayır!" diye bağırdı birden kalbim. Ancak o çözebilirdi bu dudaklarımdaki mührü zaten. Ama o da çözdü mü biraz abartıyordu işi işte:
"Nasıl kızabilirim ben sana? Kızamam ki!" diye devam edip, ele avuca sığmaz duygularını bir kez daha saçıverdi ortalığa salak. Arabanın içine içine akmaya başlamıştı Ateş'e olan aşkım, hayranlığım, hürmetim, her bir şeyim.
Neyse ki, anlık yoldan alıp bana çevirdiği yüzünde, memnun gülücükler vardı onun da. Ya da belki de bu acınası halime gülüyordu, kim bilir?
"Yarın sabahtan babanı ararsın. Bize bir konum atar. Bir şeyler atıştırdıktan sonra bulundukları yere gideriz. Duruma göre, istersen uçak saatine kadar kalırız, istemezsen de bana kaş göz edersin, kalkar başka şeyler yaparız. Hiç gerilme yani. Tamam mı?"
Gergindim. Ama sebebinin bu ziyaretle yakından uzaktan alakası yoktu.
...ve 'Tamam.'dı. O böyle yanımda olduğu sürece, benim cevabım her zaman, her bir şeye, 'Tamam.' olacaktı.
**
ATEŞ
Mert'in teyzesinin yazlığına vardığımızda, önceden telefonla bilgilendirilen kapıcı, site girişinde bizi karşıladı ve önce daireye kadar bize refakat etti; sonra da kapıyı açıp kendisine teslim edilmiş yedek anahtarı yarın geri almak üzere bana verdi.
Varışımız, gece saat ikiyi bulmuştu. Bu da havalimanında sarılışımızdan beri beynimin her bir köşesinde dolanan yaramaz tilkileri uykuyla kandırmama yaradı:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİM YALNIZLIĞIM DAHA BÜYÜK
Novela JuvenilNehir, sıkıntılı geçmişine rağmen, tek derdi kendine ait bir dünya kurmak olan bir üniversite öğrencisidir. Ancak bu dönem, okuduğu üniversiteye Amerika'dan gelen bir misafir öğrenci yüzünden, bütün hedefleri şaşmış ve bir anda kendini, toz pembe bi...