BÖLÜM 68 Milat

195 7 0
                                    

ATEŞ

Hazır buralara kadar gelmişken, ailemle biraz daha vakit geçirmek üzere hafta sonunu da kaynatmış, daha geliş biletimi alırken, dönüşümü de beraberinde ayarlamıştım aslında. Ama geçti sandığım yaralarım, failini görüp tekrar oluk oluk kanamaya başlayınca, tüm bu programdan vazgeçmiş, babamın desteğiyle kaçak göçek çıkarıldığım düğünden, kiraladığım arabaya atladığım gibi soluğu yine havalimanında almıştım. 

Hatay'dan Amerika'nın herhangi bir eyaletine uçmak için de, öncesinde ya İstanbul'a ya da Başkent'e uçmak zorundaydı yolcular ve her ikisinden de Detroit seferleri sadece gece saatleri oluyordu. Yani bu geceki uçuşu çoktan kaçırmıştım ve bir sonraki için de mecbur, her türlü havalimanın birinde sabahlayacaktım.

Ben de oldu olacak, bari bu, kendi memleketimin havalimanı olsun dedim ve prize yakın bir oturak seçip, şarjını garantilediğim telefonumda oyalanmaya başladım.

Yeni gün, usulca doğdu.

Güneş, pistin arka tarafından ışımaya başladı.

Beni İstanbul'a götürecek olan uçağın son anonsu yapıldı.

Ama ne hikmetse, benim hala yerimden hiç kalkasım yoktu.

**

NEHİR

"Ne? Kim? Kimmiş o?"

Togay'ın, sözünü ettiği kişinin halam olmadığı kesindi. Zira o da çok iyi biliyordu ki, halam, kendisinden öte dinlemeyi tercih edeceğim biri değildi. Hatta kime, nasıl bir kumpas kurduğunu öğrendikten sonra, onu bir süre görmek bile istemeyebilirdim:

"Konuşsana Togay ya! Ne bakıyorsun suratıma öyle boş boş."

Bu Togay da, dün bir bu gün iki, başımıza iyice aile babası kesilmişti. Mağrur duruşundan zerre ödün vermediği gibi, bir de üstüne oturduğu koltuğa şöyle daha da bir yayıldı; manalı manalı bir bana bir karısına sırıttı; ondan sonra da aheste aheste telefonunu çıkarıp, o 'biri'ni aradı.

"Alo! Tatlım, neredesin sen ya! Görüşemedik dün sonra, çıkıp gitmişsin hemen."

Neyse ki karşı taraf, anında havasını almayı başarmıştı. Her ne dendiyse kendisine, bir hışımla yerinden fırladı ve bu itici şebekliğine bir son verip, avaz avaz bağırmaya başladı:

"Saçmalama ya! Nereye? Niye bugün? Ne alaka?"

**

ATEŞ

Ulan; ben kendi derdimin hezimetinden, neredeyse sürünerek girdiğim uçak kabinini Sırat köprüsünden farksız görüyordum; puşt kuzenimse bütün gece sexe doymamış gibi, şimdi de benim son sabır kırıntılarımı becermeye yelteniyordu.

Sırf yanımdaki, el bagajını yukarı sığdırmaya çalışan teyzeye ayıp olmasın diye küfür etmedim ama gevşek gevşek 'Tatlım' deyişini de duymazdan gelemezdim. Aynı gevşekle cevap verdim:

"Doydum sana bebeğim. Artık haremimdeki cariyelerime dönüyorum."

Hostes, kapalı olması gerekirken bir de utanmadan görüşme yaptığım telefonumu götüme sokana kadar, bu saçma sapan muhabbetten devam ederiz sanıyordum ben. Togay ise birden bire celallenip anırmaya başladı:

BENİM YALNIZLIĞIM DAHA BÜYÜKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin