NEHİR
Halamın lafı nereye getirmeye çalıştığını öyle iyi biliyordum ki...
Bu, Ateş'i tasdikliyormuş gibi konuşmalarının altında aslında çok tehlikeli bir kurgu vardı. Nihai sadet, eninde sonunda, benim İstanbul'a dönüşüme gelecekti çünkü. Bu yüzden onun bu yalancı sempatikliğine zerre aldırmaksızın lafa girdim:
"Canının sıkılmasını gerektirecek hiç bir şey yok ortada halacığım. Vardı evet, ama artık yok. Mesele çözüldü, bitti gitti."
Tabi o da, onca çabaladığı ince tavrı bende sökmeyince, iyiden iyiye ifrit olmuştu. Anında şirin mi şirin maskesini sıyırıp, cadı kukuletasını takındı ve:
"'Mesele çözüldü!' derken?" diye sordu.
Gözlerinden artık ortalığa resmen alevler fışkırıyordu:
"Mesele sadece dayılarının peşinden buraya kadar gelip karşına dikilmiş olması değil küçük hanım." diye devam etti sonra da. "Mesele şu ki; bu teşebbüslerin mutlaka ki bir devamı gelecek ve sen, bir dahaki sefere bu kadar şanslı olmayabilirsin."
Tam olarak nasıl bir şanstan bahsettiğini anlamadığım için, gayri ihtiyarı sordum:
"'Şanslı' mı?"
"Evet 'Şanslı.' O canavarlar seni okulda, herkesin içinde değil de, evine girerken apartman boşluğunda bir başına da yakalayabilirlerdi. O zaman ne yapacaktın? Bunu hiç düşündün mü?"
Düşünmedim, çünkü evime bile artık sevgilimsiz girmiyordum. Ama tabi bunu halama izah etmenin bir yolu yoktu. Bu yüzden sustum ve tek başına bir tabur askeri yıldıracak dırdırımın bir anda es yapması, halamı, uyanmaması gereken bir şeye uyandırmış oldu:
"Ha tabi siz bu evde öyle hep beraber yaşayıp, her yere koloni halinde gidip geliyorsanız, o ayrı."
**
ATEŞ
"Hayır ya!" diye atıldım ortalığa birden.
Aslında benim üstüme vazife bile değildi bu savunma ama bu refleksim, zaruri bir söz hakkı tanımış oldu bana. Şimdi artık; 'Tamam, beni boş verin, siz devam edin!' diyemeyeceğime göre, tepkime bir açıklama da getirmem gerekiyordu:
"Benim kendi evim var, Bornovo'da. Ben orada kalıyorum."
Ama bu sefer de telaşla, Hala'nın endişelerini doğrulayacak bir cümle çıkıvermişti ağzımdan:
"Evet. Olması gereken de bu zaten. ...ve bu durumda da, benim az önce belirtmiş olduğum gibi her an Nehir'in yanında olamıyorsundur tabi."
Öyle bir boka sarmıştı ki muhabbet, yeğeninin kıçından bir saniye bile ayrılmadığımı itiraf etsem de içi rahatlamayacaktı kadının, adabımla edebimle, kendi evimde müzmin bekar bir hayat sürdüğümü uydursam da...
"Tam olarak öyle de değil aslında. Yani demek istediğim, ben hiç bir zaman Nehir'in evine sağ salim girdiğinden emin olmadan kendi evime geçmem." diye kıvırdım hemen.
"İyi tamam." diye karşılık verdi önce. Ben de içimden şöyle derince bir 'Oh!' çektim. Ama çok kısa bir süre sonra:
"Peki sen Amerika'ya gidince ne olacak?" diye sordu ve 'Oh!' yerini koca bir 'Of!'a bırakırken, kuyruğunu kıstırıp köşeye çekilen sabıkalı kedilere döndüm.
**
NEHİR
"Hala!"
Kendime hakim olamamıştım ve sesim düşündüğümden çok daha yüksek çıkmıştı. Bu da bizi en kestirmeden, halamın kafasındaki finale götürmüş oldu:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİM YALNIZLIĞIM DAHA BÜYÜK
Teen FictionNehir, sıkıntılı geçmişine rağmen, tek derdi kendine ait bir dünya kurmak olan bir üniversite öğrencisidir. Ancak bu dönem, okuduğu üniversiteye Amerika'dan gelen bir misafir öğrenci yüzünden, bütün hedefleri şaşmış ve bir anda kendini, toz pembe bi...