Zaydan Hatem
...
Kazanın şokunu atlatınca kapıyı açıp kendimi dışarı attım. Çarpmanın şiddeti yüzünden sarsılmıştım. Kafamı da cama çarptığım için başımda da acı vardı. Ama vücudumdaki hiçbir acı kalbimdeki acıyla rekabet edemezdi.
Dönüp arabaya baktım. Hurma ağacı araçla birleşmiş, hava yastığı şoför koltuğunu kaplamıştı. Bu arabayla yola devam edemezdim. Telefon... Telefonum arabada kalmıştı. Geri dönüp arabadan telefonumu aldım. Tarık'ı arayıp yeni araba getirmelerini söylemeliydim.
Telefonun kilidini açarken ellerim titriyordu. Ekrana kan damladığı zaman burnumdaki ıslaklığın sebebinin gözlerimden burun kenarlarıma doğru süzülen gözyaşları olmadığını anladım. Burnuma dokundum. Elime bulaşan kanı da telefonun ekranını da üzerimdeki gömleğe sildikten sonra telefonu açtım.
"Allah! Subhanallah! İyi misiniz?" Birilerinin yanıma geldiğini yeni fark ediyordum. Yol kenarından pek çok insan arabalarını durdurmuş bu tarafa koşturuyorlardı. Arada bir gözümün önü bulanıyor, göremiyordum.
"Zaydan Bey! Zaydan Bey!" Tarık'ın sesiydi bu. Bu tarafa gelenlerin yüzüne bakıyordum hangisi Tarık, diye. Hemen eve gitmemiz gerekiyordu.
"Aman Allah'ım! Aman Allah'ım! Zaydan Bey!"
Kolumu tutan adamın yüzüne baktım. Tarık'tı bu.
"Hemen eve gitmemiz lazım! Gülfem..."
"Çabuk ambulansı arayın!"
"İyiyim ben. Eve gidelim."
"Tamam. Oturun şöyle. Ayakta durmayın."
Gözlerim kararmıştı. Başım dönüyordu. Tarık'a itiraz etmek yerine dediğini yapıp olduğum yere oturdum. Gözlerimin önündeki bulanık perde arada bir kalkıyor sonra her şey yeniden bulanıklaşıyordu. O perde kalktığında elimde sıkıca tuttuğum telefonun ekranındaki fotoğrafa bakıyordum.
Gülfem'le birlikte çölde çekindiğimiz bir fotoğraf telefonumun ekran resmiydi. O gün Gülfem kafama telefonu düşürdüğünde de başım böyle acıyordu. Ama kalbimde böyle ağır bir yangın yoktu o gün. Sevgilim yanımdaydı. İyiydi. Her saniye gözümün önü biraz daha kararırken canım acıyordu. Niye böyle olmuştum ki? Etrafımdaki insanlardan yükselen uğultu sinir bozucuydu. Bana engel oluyorlardı. Gitmeliydim. Gülfem'i görmeliydim. Yeniden Tarık'a baktım.
"Eve, eve gidelim..."
...
*****
Teyzem yanımdaki bir koltukta başını koltuğun üzerine topladığı dizlerine kapatmış otururken babam ilerideki başka bir koltukta Kuran-ı Kerim okuyordu.
"Matmazel?"
Teyzem, "Zaydan!"diyerek kafasını kaldırıp dizlerini aşağıya indirdi.
Babam da Kuran-ı Kerim okumayı bitirip kitabı koltuğun üstüne koyduktan sonra ayağa kalktı.
"Elhamdülillah! Elhamdülillah!"diyerek yanıma gelip ıslanmış sakallarını yüzüme değdirip beni öptüğü zaman çok uzun bir süredir burada bilinçsizce yatmış olduğumu düşündüm. Ölümden mi dönmüştüm?
Uzandığım yerden doğruldum.
"Hemen kalkmayın Zaydan Bey."diyerek omzuma dokunduğu zaman diğer yanımda duran doktora baktım. İki doktorla Hussein sol tarafımda bekliyordu.
"İyiyim ben."diyerek doktorun elini omzumdan çektikten sonra yatağın başlığına yaslandım. Doktorların arkasındaki pencereden dışarısı görünüyordu. Hava kararmıştı. Ne kadar zamandır uyuyordum ben böyle? Bir anda aklıma kaza ve öncesi gelince kalbimdeki sancı başımdaki ağrıyı bastırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUALARIMIN PRENSİ
RomanceUçak Kahire havaalanına indiğinde saat 19.30'u geçiyordu. Üzerimde kan olmuş saks mavisi bir elbise, elimde, içinde telefon bile olmayan bir çantayla, numarasını bile ezbere bilmediğim O adamı görmeye gelmiştim. O'nu nasıl mı bulacaktım? Ben O'nu bu...