ÖLÜ GÜLLER 🥀 25

1.2K 64 12
                                    

21. YÜZYIL MECNUN'U

"Alo?" Zaydan'ın sesiydi bu.

"Zaydan!"dedim hıçkırıklarımı bastırarak. Onu duymuştum. Sevgilimin sesi bu korkunç odayı gül bahçelerine çevirmişti. Üstelik hayal de değildi. Oydu. Onun sesiydi.

"Gülfem! Sevgilim! Allah'ım şükürler olsun!" Zaydan da ağlamaya başlamıştı. "Gülfem! Nerdesin? İyi misin?"

Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum ama Hafza'nın istediği gibi Zaydan'ı kahredecek şeyler söylemek istemiyordum. Sesini duyunca sanki Zaydan yanımdaymış gibi, beni koruyabilirmiş gibi bir cesaretle Hafza'ya baktım. Kaybeden sensin, ölsem bile biz kazandık, diyordu gözlerim. Birbirini böyle seven iki insanı ayıramayacaktınız.

Hafza Zaydan'ı benim onu sevdiğimden daha fazla sevdiğini iddia etmişti. Doğru değildi bu! Ölecek olsam bile beni hatırlamasını, onu çok sevdiğimi bilmesini istiyordum.

Yasemin telefonu kulağımdan çekmesin diye iki elimle Yasemin'in telefonu tutan eline yapışmıştım.

"Zaydan, seni çok seviyorum. Hiçbir şey... Senin suçun değil. Kendini suçlama. Ölsem bile... Seni seveceğim."

Yasemin telefonu kurtaramayınca elini bırakmam için bacağıma tekme savurdu. Zaydan bir şeyler söylüyordu ama ne dediğini anlayamadan telefonu elimden kurtarıp ablasına götürdü.

"Zaydan."dedi Hafza titreyen bir sesle. Ne dediğini anlayamasam da Zaydan'ın sesi buraya kadar geliyordu.

...

Arapça konuşuyorlardı. Yarım saatten bahsediyordu. Zaydan'ın yarım saate kadar Al Jamal, diye bir yerde olmasını istiyordu.

Zaydan'la konuşurken Hafza'nın sesi titriyordu. Gözleri ıslanmış, bakışları yere düşmüştü. Yorgun çıkan sesinden, söylediklerini tam olarak anlayamasam da ses tonu öfkeden daha fazlasına sahipti. Hırs, kıskançlık, acı... Belki de hala Zaydan'ı seviyordu. Ama bu kadın nasıl sevmesi gerektiğini, nerede vazgeçmesi gerektiğini bilmiyordu. Kaybetmeye tahammül edememiş, nasıl seveceğini bilmemişti.

...

Hafza kafasıyla telefonu ittirince Yasemin telefonu ablasının kulağından çekip kapattı.

"Çıkartın artık beni buradan! Bu kızı da hazırlayın."

Ölüme mi hazırlayacaklardı beni? Öldürülecektim. Belki de Zaydan'ı görmek bile nasip olmayacaktı. Odadan çıkacaklardı ki dizlerimin üzerinde doğrulup öfkeyle bağırdım.

"Hafza!" Madem ölecektim bizi bu duruma düşüren kadına bir şeyler söylemeliydim.

"Aşkın Arapça'da pek çok söyleniş şekli var, değil mi? Ama senin durumunun benim dilimde tek bir tanımı var!"dedim başımı dik tutarak. Sesim korkudan mı sinirden mi titriyordu bilmiyordum ama içimden geçenleri bu şeytana söylemeden ölmeyecektim.

"Sen takıntılı bir manyaksın! Sen sevmesini bilmiyorsun. Eğer bilseydin, Onun için ondan bile vazgeçerdin. Sana kendini öldürmeni söyledi, diye canına kıymaya kalktığını söylüyorsun. Eğer onu gerçekten sevseydin sevdiğin adama vicdan azabı yaşatmaya kalkmazdın. Eğer ecelim kendi elimde olsaydı ve ben kendimi öldürecek olsaydım ona azap olması için sonlandırmazdım hayatımı. Ölümüm bile onun işine yarasın isterdim."

"14 yıl! 14 yıl boyunca ona âşıktım. Daha lise yıllarımda onu uzaktan gördüğüm zamandan beri! Bütün hayallerimde o vardı. Bana seni seviyorum, diyeceği günün hayalini kurardım. Bir kerecik olsun bana bakan gözlerinde aşkı görmek için canımı vermeye hazırdım. Sen benim umutlarımı, hayallerimi, nişanlımı, hayatımı çaldın! Şimdi bana aşkı öğretmeye mi kalkıyorsun!"

DUALARIMIN PRENSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin