Çok dert edindiğim son sınav da bitmişti. Hayatım için yeni bir dönem başlıyordu böylece. Üç ay için Dubai'de çalışacak, tezimi alışveriş psikolojisi üzerine hazırlayacak ve Qusay'la evlenecektim. Diğer küçük ayrıntılar ve kaderin planlarımdan epeyce uzak fırtınalı oyunlarını göremeyince gelecek için bir yol çizmek hiç de zor olmamıştı. Hâlbuki o gün fırtınanın ortasına doğru yola çıkmış bir gemiye adım atıyordum. Gün bir bitiş, sancılı bir başlangıç günüydü. Bilemezdim.
Havaalanına kendim gidebileceğimi söylediğim halde beni bir şoförle evimden aldırmıştı. Zaydan Hatem'le özel uçakların jetlerin olduğu bir hangarda buluşmuştuk. İki pilot ve bir hostesin dışında sadece Zaydan ve ben vardık uçakta. Ya da başkaları varsa da görmemiştim onları.
Bu adamın zenginliğinin düşündüğümün, hayal edebileceğimin ötesinde olduğunu her seferinde biraz daha fark ediyordum. Yatlar, farklı farklı arabalar, özel jetler... Küçük bir AVM'miz var, diyerek bu işi bana önerdiğinde küçük dediği AVM'nin en fazla Türkiye'deki küçük şehirlerin büyük AVM'leri kadar olabileceğini hayal etmiştim. Ama her seferinde artarak fark ettiğim şu zenginlik bugün iş ciddiye binince daha fazla korkutmuştu beni. Bahsettiği AVM belki de İstanbul'daki, Londra'daki o büyük AVM'ler kadardı. Elime yüzüme bulaştırmadan bu sorumluluğun altından kalkabilir miydim? Babamın da amcamla birlikte ortak işlettikleri bir giyim mağazası vardı Sakarya'da ki AVM'de. Eskiden bazı günler onlara yardımcı olmak için Çağrı'yla ya da eğlencesine Yaren'le takılırdık mağazada. Onun dışında kendimi kaybedercesine alışveriş de yapardım. Bir şeyi beğendim mi hesap kitap düşünmeden kaptırırdım kendimi. Alışverişin bütün o hilelerine kolayca kananlardan sayılırdım. Kendimin de kolayca kandığı o alışveriş hilelerini kullanmamı, üç ay içinde bir rapor hazırlamamı bekliyorlardı benden. Sanki beni alışveriş yapayım diye davet etmişler gibi ancak Qusay'ın terhisini, kariyerimdeki o yüce basamağı düşünerek atlamıştım yapılan teklifin üzerine. Ne tecrübem, ne yeteneğim vardı ki? Ne halt etmeye gidiyordum Dubai'ye!
İçine düştüğüm, başkasına ait şu zenginlik bir an için öyle korkunç bir baskıya, yetersizlik hissine sebep olmuştu ki neredeyse, durdurun uçağı inecek var, diye bağıracaktım.
Henüz Londra semalarında süzülen uçağın yuvarlak penceresinden minik bulut kümelerine gömülüp çıkışımızı kafamdaki hesabı yoğurarak izledim bir süre.
Bu işi çok mu abartıyordum? Neden küçük görüyordum kendimi? Bu kadar özgüven yoksunu muydum ben? Yıllardır bunun eğitimini alıyordum. Londra Üniversitesi gibi büyük bir üniversitede doktora yapmak ne demekti? John Slatery gibi büyük bir psikologun katıldığı sempozyumda konuşmacı olmak, akademik camianın hatırı sayılır dergilerinde makalelerimin alıntılanması, yazılarımın çıkması ne demekti? Elbette güzel iş teklifleri alacaktım. Daha iyileri bile, daha büyük markaların danışmanlığı bile hizaya girebilirdi karşımda. Bu adam zenginse, özel uçağı, AVM'si varsa ne olmuştu yani! Herhalde bu kadar eğitimden sonra babamın mağazasında vitrin düzenleyerek müşteriyi içeri çekecek göz boyama etiketleri hazırlayarak kullanmayacaktım bunca birikimimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUALARIMIN PRENSİ
RomanceUçak Kahire havaalanına indiğinde saat 19.30'u geçiyordu. Üzerimde kan olmuş saks mavisi bir elbise, elimde, içinde telefon bile olmayan bir çantayla, numarasını bile ezbere bilmediğim O adamı görmeye gelmiştim. O'nu nasıl mı bulacaktım? Ben O'nu bu...