PİNOKYO PRENS 🤴 34

10.9K 800 47
                                    

Otele döndüğümde üzerimi değiştirip büyük pencerenin önündeki koltuklardan birine oturdum. Zaydan'ın ağlamasını, Hiba'nın söylediklerini tartıp biçiyordum kafamda. Her geçen dakika Hiba'ya daha fazla hak veriyordum. Başkasını severken nasıl Qusay'a umut vermeye devam edebilirdim? Son günlerde zaten pek çok problem yaşamıştık. O da eskisi gibi değildi.

Telefonu elime alıp son zamanlardaki aramalara baktım. Qusay'la konuşmalarımıza bakıyordum. Haftalardan beri aramaların çoğunu ben yaptığımı fark ettiğimde hayal kırıklığı duymuyordum. Belki de bu Qusay'ın benden daha önce bir şeyleri fark ettiği anlamına gelirdi.

Koltuğa yaslandım. Gözlerimi kapatıp bugün olanları düşündüm. Hafızam diğer olayları hızlıca geçip Zaydan'ın hastaneye geldiği o andan, gittiği ana kadar hissettiğim gördüğüm her şeyi bütün ayrıntılarıyla hatırlatıyordu. O da oyun oynuyordu bana.

Bugün başıma gelen o kaza yüzünden mi yoksa oda çok sessiz olduğundan mı kalp atışlarımı kulaklarımla bu kadar net duyuyordum?

Göğsüme koyduğum elim sargı yüzünden kalbimi hissetmeyince kaza üzerine düşündüm. Ucuz kurtulmuştum. Zaten çocukluğumdan beri sık sık ufak tefek kazalar atlattığım için basit yaralanmalarla sarsılacak biri de değildim doğrusu. Bu tür yaralanmalarda çoğu zaman hastaneye bile gitmezdim. Annem pansuman yapar, iki üç gün dikkat et, su değdirme diyerek hastalarına yaptığı muameleye bir de anne şefkati ekler bütün yaralarımı iyileştirirdi. Bugün kalbimin hala bu kadar hızlı atıyor olmasının sebebi ne atlattığım kazanın ciddiyeti ne de vücudumdaki yaraların acısıydı. Zaydan'ın kalbini duyduğumdan beri sakinleşmiyordu kalbim. Sanki bir ömür böyle atmaya devam edecek, o duyduğu ritmi hiç bozmayacak gibi kafa tutuyordu bana.

Sağ elimi sol elimin içine almış sızlayan elimin acısını görmeye çalışır gibi bakıyordum. Zaydan... Sonra Hiba'nın söyledikleri... Telefonu alıp Yaren'i aradım. Onun da fikrini almak istiyordum. O beni Hiba'dan da Zaydan'dan da hatta benden de iyi tanıyordu.

Yaren'e kazayı özetledikten sonra asıl meseleyi bütün ayrıntılarıyla anlatmıştım. Düşündüğüm kadar çok şaşırmamıştı. O da Hiba gibi bana bunun aşk olamayacağını defalarca anlatmaya çalıştığını ama dinlemediğimi söylüyordu. Qusay'la aramızdaki ilişkiyi bitirmeyi düşünürken bile buna itiraz ediyordum. Bir zamanlar Zaydan'ın da Hiba'nın da Yaren'in de anlayamayacağı kadar çok sevmiştim onu. Sonra bir şeyler olmuştu işte. Bir anda içine sürüklendiğim oldubittiye getirilen bir şeyler.

Yaren de Qusay'la konuş, bitir diyordu. Hiba'nın söylediklerinden farklı olarak telefonda başlamış, iki yıl öyle sürmüş bir ilişkiyi bitirmek için karşısına geçmeye de gerek yok, diyordu. Yaren'in telefonunu kapatınca konuşmanın etkisinden hala çıkmamışken gemileri yakıp aradım Qusay'ı. Kapalıydı telefonu. Açsaydı, söyleyebilir miydim, söyleyemez miydim bilmiyorum.

Pili bitmek üzere olan telefonu şarja takıp televizyonun karşısında koltuğa uzandım.

***

Akşam yemeğimi yiyince Qusay'ı bir kez daha aramıştım. Hala kapalıydı telefonu. Galiba o benden çoktan vazgeçmişti de uzun zamandan beri ben sürüklüyordum bu ilişkiyi. Her şeye rağmen hayal kırıklığı hissettiriyordu bu. Yatsı ezanını bekliyordum uyumak için. Gündüz uykumu almışsam da yaralarım sızladığı için bir ağrı kesici alıp uyuyacaktım. Annem küçükken bir yerlerimizi yaraladığımızda uyursanız geçer diye avuturdu. Uyursak geçerdi. Annemlerle dün de konuşmadığımı hatırladım. Onlar beni görüntülü aramadan önce ben onları telefonun icadına uygun şekilde aramıştım. Sonra Zaydan'ın nasıl olduğumu sormak için aramamış olması içime dert olmak üzereydi ki Zaydan'dan telefon geldi. İyi olduğumu söylediğimde, lobide olduğunu, birkaç dakika aşağıya inmemin mümkün olup olmadığını sordu. Birkaç dakikaya aşağıda olacağımı söylemiştim.

DUALARIMIN PRENSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin