Kimse görmesin diye garaj kapısından çıkmıştım. Zaydan arka sokakta odamın camına bakan taraftaydı. Kaldırımın kenarına oturmuş bekliyordu. O'nu görür görmez bir anda sanki içimdeki bütün öfke kayboldu. Işığın altında eriyip bitmiş gibi görünen perişan haldeki adama bakarken ağlamamak için dudağımı ısırıyordum. Neden bu kadar acıya izin vermiştik biz? Neden buraya kadar sürüklenmiştik? Kimdeydi hata?
"Zaydan!"diye seslendim. Bana baktı. Sonra ayağa kalktı.
Aramızda üç dört metrelik mesafe vardı. Ülkeler, şehirler, ihanetler değil. Sadece üç dört metre mesafe... Hoş şehirler, ülkeler, kıtalar, gezegenler olsa ne. Birbirine âşık iki kalp arasında mesafelerin adı mı olurdu? Nerede olursa olsun milyonlarca kalbin arasından Zaydan'ın kalbini bulmamış mıydı yüreğim? Bu iki kalp arasındaki o büyülü bağı bozmaya ne söylenen yalanlar ne başkalarına verilen sözlerin gücü yetmemeliydi. Seviyorduk işte.
Zaydan Hatem, yalancıların şahı, Pinokyo Prens. Sevdiği kadını uydurduğu masal kahramanı Qusay'dan bile kıskanan adam... Bütün kıskançlığına rağmen ben içeride başkasıyla nişanlanmaya hazırlanırken bir kaldırımın üstünde öyle boynunu bükmüş çocuk gibi bekleyecek kadar seviyordu. Gülfem Çınar, aptalların şahı! Tarihin görüp göreceği en aptal âşıktım herhalde. Ailemi akrabalarının, arkadaşlarının içinde mahcup bırakıp sana gelecek kadar seviyordum seni. Arkadaşlarıma karşı bütün sadakatime karşın en yakın arkadaşımı kullanmaya kalkmıştım Zaydan'ı unutmak için.
Aşk... Bunları affettirir miydi, bilmiyorum. Mantık aramıyordu adımlarım. Kontrol kalpteydi onu gördüğümden beri. Bilsem ki bu adımlar ölüme gidiyor, gene de sana koşardım. Aşk bu muydu yani? Gözlerini görünce unutuyorsan her şeyi, bütün kusurları gömüyorsan o gözlere aşka düştün demekti. Pinokyo'nun bütün yalanlarını ela gözlerinin uçurumundan boşluğa bırakıyordum. Bütün kusurlarımıza rağmen kusursuzca sevmiştik. En saf aşkla... Birbirimize doğru attığımız her adımda gururu, inadı, ihaneti ayaklarımızın altında eziyorduk. Seviyorduk. Var mıydı ötesi?
Artık aramızda tek adımlık mesafe kalmıştı. Son adımlık o mesafede ikimiz de durduk. Gözlerim bahçe lambasının altında parlayan ıslak ela gözlerin içinde yerini arıyordu. Pinokyo, neydim ben senin gözünde? Nasıl seviyordun beni? Yalanlarına rağmen seni affedebilecek kadar seviyordum seni. Buna rağmen senden uzaklaşıp başkasına sığınacak kadar ileri gitmiştim. Çok mu ileri gitmiştim? Gerçekten geri dönüşü var mıydı senden kaçarken sığındığım o yolun? Sen de beni affedebilecek miydin, Pinokyo?
"Neden geldin?"dedim ciddiyetle.
"Nefesimi geri almaya geldim. Gözbebeğimi, ömrümü, yeryüzümü, gökyüzümü almaya geldim."
"Sana geri dönmeyeceğim, demiştim."
"Ben de seni asla bırakmayacağım, demiştim."diyerek bir yarım adım daha yaklaştı bana. Artık nefesim kadar yakındı. Başımı göğsüne yaslayıp sarıldım. O da bana sarıldı. Bir süre böylece bekledik. Günlerdir içimde tuttuğum gözyaşlarının son çıkışlarıydı bunlar.
Az sonra Zaydan yanaklarıma dokunup gözlerime baktı.
"Neden ağlıyorsun?"
"Senin yüzünden. Sen neden ağlıyorsun?"
"Senin yüzünden. Gözyaşlarına dayanamıyorum."diyerek elleriyle sildi gözyaşlarımı. Tekrar başımı göğsüne yaslayıp sıkıca sarıldım Zaydan'a.
"Seni seviyorum."dedim en içten bir sesle.
"Seni seviyorum."diye karşılık verdi kendi dilinde. Geri çekildim.
"Ne olur ayrılmayalım bir daha."
"Hata ettim sevgilim. Artık ölsem bırakmam seni."diyerek kollarını yeniden boynuma doladı. Sonra pastanın üzerinde yazan o büyülü sözü tekrarladı.
"Sevgilim, kalbime hapsettim seni. Hiçbir yere bırakmam."
___________SON__________
Ölü Güller için takipte kalın..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUALARIMIN PRENSİ
RomanceUçak Kahire havaalanına indiğinde saat 19.30'u geçiyordu. Üzerimde kan olmuş saks mavisi bir elbise, elimde, içinde telefon bile olmayan bir çantayla, numarasını bile ezbere bilmediğim O adamı görmeye gelmiştim. O'nu nasıl mı bulacaktım? Ben O'nu bu...