...
Hafza? Ölü birinden mi şüpheleniyordu yani? Zaydan çıldırmış olmalıydı. Ya da Hazfa ölmemiş miydi? Bilmediğim başka şeyler de mi vardı?
"Sen ne dediğinin farkında mısın?"
"Birazdan Tarık'la Amo gelecek. O zaman konuşalım bunları. Şimdi sana başka şeyler söylemeliyim." Derin bir nefes aldı. "Tedirgin olduğunu biliyorum. Önce güller, sonra o araba, odana kadar girmeleri, bugün olanlar... Hepsi benim suçum. Benim yüzümden sana zarar vermeye çalışıyorlar. Bugün arabanın o halini gördüğüm zaman orada o kurşunlardan birini yiyip ölmek istedim. Sevdiğim kadını koruyamadım. Senin o korkunç anları yaşamana neden oldum. Üstelik bunları yaşıyor olmanın da tek sorumlusu benim. Sana bunları yaşattığım için asla affetmeyeceğim kendimi." Zaydan'ın sesi titriyordu. "Bu dünyada senden daha değerli, kaybedecek hiçbir şeyim yok. O da zaafımı bildiği için sana saldırıyor. Artık onun kim olduğunu biliyorum. Söz veriyorum, canımı vermek zorunda da kalsam sana bir şey olmasına izin vermeyeceğim."
"Konuşma öyle. Eğer beni gerçekten korumak istiyorsan, gerçekten seviyorsan önce sana bir şey olmasına izin verme."
"Hiçbir şey olmayacak. Bitti bu iş. Eğer doğru tahmin ediyorsam bu sefer hiç vidan azabı duymadan ellerimle öldüreceğim onu."
"Nereden çıkarttın onun Hafza'nın kendisi olduğunu?"
"Bilerek mi yaptı bilmiyorum ama bir ipucu verdi."
"Nasıl bir ipucu?"
Yerdeki telefonu aldı. Bahçenin solgun ışığı çatlaklar arasında çizgi çizgi dağılıyordu. Tuşa bastığı zaman renkli çizgilerle bölünmüş mavi ekran ışığı yandı.
"Kırılmış."diye mırıldandı. O hızla taş atsa o da kırılırdı. Telefonu aldım elinden. Şalımdaki iğneyi çıkartıp kart bölmesini açtım. Kartı çıkarttım.
"O ben de kalsın. Sana yeni bir telefonla birlikte yeni bir hat da alalım." İkisini de elimden aldı. "Amo'yla Tarık birazdan burada olur. Eve gidelim."
*****
Önce bugünkü saldırıdan bahsetmiştim hatırladığım bütün detaylarıyla. Arabaların nasıl kuşatıldığı, maskeli adamların arabayı nasıl kurşunladıkları, korumaların onlara nasıl karşılık verdiği, bu sırada koltukların arasında nasıl saklandığımı anlatmıştım. Sonra telefon olayını anlattım. Telefondakiyle konuştuklarımı, onun cevaplarını bir bir söylemiştim. Zaydan da konuştuklarından bahsetmişti ama o Fransızca konuşuyordu Amo'yla. Bu gerçekten rahatsız ediciydi. Uyardığım halde umursamamıştı. Az sonra anlayacağım dilde şüphesinden bahsetti. Hafza, diyordu gene.
"Hafza mı dediniz?" Tarık hayretle endişeyle bakıyordu Zaydan'a. Patronunun delirdiğini düşünüyordu.
"Bir süredir şüpheleniyordum ama şimdi neredeyse eminim. Bu psikopat Hafza. Yani eski nişanlım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUALARIMIN PRENSİ
RomanceUçak Kahire havaalanına indiğinde saat 19.30'u geçiyordu. Üzerimde kan olmuş saks mavisi bir elbise, elimde, içinde telefon bile olmayan bir çantayla, numarasını bile ezbere bilmediğim O adamı görmeye gelmiştim. O'nu nasıl mı bulacaktım? Ben O'nu bu...