PİNOKYO PRENS 🤴 35

10.2K 832 61
                                    

Birini ne kadar sevdiğini anlamanın en iyi yolu onsuzluğu düşünmektir. Onu tanımadığınız zamanlardaki onsuzluk değil kast ettiğim. Hatıralarını bırakıp gittiğini düşündüğünüzde, düşüncesinin bile canınızı ne kadar yaktığıdır ölçü. Zaydan bunu tarif ederken, bir kere boyanınca sevda çiçekleri eski düzen bile eskisi gibi olmaz, demişti.

Çok direndiğim halde onun kalbimdeki yerini daha fazla inkâr etmeyi başaramamıştım. Duygularımı kabul etmiştim. Onu sevmekten kaçamadığım gibi, bunu saklayamıyordum da artık. Önceleri kendimden bile saklamaya çalıştığım duygular içimde tutamayacağım kadar büyümüş, kalbimin çığlıkları arasında mantığımın sesi kaybolmuştu. Zaydan'ı hayatımdan çıkartıp atarsam ardında kalacak boşluğun ağırlığını kaldıramamaktan korkuyordum.

Zaydan'ın bugün söylediklerinin de verdiği cesaretle yarın müsait olduğunda konuşmak istediğim mesajını atmıştım Qusay'a. Mesaj iletilmişti. Telefonunu açmıştı demek. Daha önce de onu aradığımın bildirimlerini almış olmalıydı. Buna rağmen geri dönmemişti bana. Benden önce onun vazgeçtiğini hissediyordum. O halde yarın konuşmak da zor olmayacaktı.

***

Qusay sabah erken bir saatte aramıştı. Her zamankinden resmi bir hal hatır sohbeti ettik. Sonra telefonun iki ucundan da ses kesildi. Vicdanımla yüreğim arasında öyle bir kapışma vardı ki nasıl söyleyeceğimi bilemiyordum bir türlü. Bir ara son zamanlardaki ilgisizliğine sitem etmekle başlamayı düşündüysem de çok adice geldi böyle bir bahaneye sığınmak.

...

"Konuşmak istediğim önemli bir mesele var, diye mesaj atmıştın."dedi konuşmadaki tıkanıklıktan sonra konuyu açarak. O böyle söyleyince paniklemiştim.

"Ee, evet. Vaktin varsa sana anlatmak istediğim şeyler var."

"Tabi. Ama önce ben de bir şey söylemeliyim Gülfem." Onun da benim gibi söylemesi gereken bir şeylerin sancısını çektiğini ancak fark edebiliyordum.

"Ne oldu?"

"Babamın arkadaşlarından biri kendileriyle çalışmam için iş teklif etti. Büyük bir şirket. Üstelik maaşı da çok iyi."

"Senin adına çok sevindim Qusay. Kutlarım."

"Sağ ol Gülfem." Çok da neşeli gelmiyordu sesi. Böyle bir iş teklifi almışsa mutlu olmalıydı. Bir sıkıntı vardı. Onun söylemesini bekliyordum. "İş Sudan'da. Üç yıllığına oraya gitmem gerekiyor."dediği zaman çok şaşırdım. "Gülfem, bu işi istiyorum ama ben sana benimle gel, diyemem. Sudan yaşayabileceğin bir yer değil. Bu yüzden teklife cevap vermedim henüz. Sence ne yapmalıyım?"

Boğazıma bir yumru oturmuştu. Bu benim için büyük şanstı. Bir yandan da böyle bir bahanenin ardına sığınmak istemiyordum. Dürüst olmalıydım.

"Kabul etmelisin."

"Gelir misin benimle?"

"Hayır."dediğim zaman bir şey söylemedi. "Üç yıl daha böyle telefon başında bekleyemem de." Bunları söyleyebilmek zordu. Ama çok yorulmuştum artık. Zaydan, o gün çatıda söylediği gibi canıyla kanıyla yanımdayken, onu böyle seviyorken iki yıldır bir hayali sevmişim gibi hissetmeye başlamıştım. Diğerlerinin söylediği gibi görmediğim birine beslediğim sevgi, saygı, dostluğu aşk sanıp kendimi oyalamıştım belki. İkimiz de birbirimizi oyalamıştık. Qusay'a karşı duygularıma aşk demem daha önce aşkı bilmememin suçuymuş.

"O zaman?"dedi kabullenmiş bir sesle. Her şeye rağmen bu kadar çabuk anlayıp kabullenmiş olması çok kötü hissettiriyordu.

"Sen de biliyorsun ki artık eskisi gibi değiliz. Önceki gibi samimi konuşmuyor, sormanı beklediğim şeyleri bile sormuyorsun. Son aylardaki aramalara baktın mı? On aramadan sekizi benim. Çoğu gün telefonuna bile ulaşamıyorum. Önce askerliğini bahane ediyordun. Şimdi bahanen de yok. Ne telefonuna ulaşamıyor olmama ne de hala yüz yüze gelememiş olmamıza. Buraya gelemiyor olabilirsin. Ama ben gelmek istediğim zaman sahada olacağını söyleyip görüşemeyeceğimizi söylediğin halde sonrasında defalarca konuyu açtığım halde beni çağırmadın bile. Ben haftalardır bu ilişkiyi kendi kendime sürüklüyormuşum gibi hissediyorum. Sen mi değiştin, ben mi değiştim bilmiyorum. Belki ikimiz de değiştik..."

DUALARIMIN PRENSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin