Büyük cadde üzerindeki binalardan birinin otoparkında öylece bekliyordum. Nereye gideceğimi bilmiyordum. Korku, kaygı, kırgınlık sarmıştı içimi. Khalid'in söyledikleri, imaları moralimi bozmuştu. Zaydan hakkında iyi şeyler söylemesini bekleyerek gitmemiştim oraya ama söyleyeceği her şeye karşı Zaydan'ı savunabileceğimden emin olarak, kendime bu konuda güvenerek çıkmıştım karşısına.
Ama onu nasıl savunacağımı bilememiştim. Çünkü Khalid bile Zaydan'ı benden daha iyi tanıyor gibi konuşmuştu. Doğru muydu bu? Değildi. Üç yıla yaklaşmıştı biz konuşmaya başlayalı. Qusay diye birinin masalını dinlemiştim. Zaydan'ın hikâyesi hakkında çok bir şey bilmiyordum belki ama onu bütün yüreğiyle, bütün yüreğimle tanıyordum. İnsan insanın hikâyesini bilmeden kalbini bilebilir miydi peki? Bir insanın yüreğini tanımak, maziye ait hikâyesini tanımaktan daha değerliydi şüphesiz. Zaydan'ı Khalid'den de başkalarından da daha iyi tanıyordum.Arabayı çalıştırdım. Gideceğim yer belliydi.
Yirmi dakika sonra şirkette yönetim katındaydım. Zaydan'ın odasının önüne geldim.
"Hoş geldiniz Gulfem Hanım."diyerek oturduğu yerden kalktı Zaydan'ın sekreteri.
"Merhaba. Zaydan Bey müsait mi?"
"Kuveyt'ten misafirleri var. Ama ben haber vereyim geldiğinizi."
"Haberim vardı toplantısından. O yüzden arayıp bölmek istemedim. Önemli bir görüşme olmalı. Ben bölmeyeyim. Beklerim şurada."diyerek arkadaki bekleme salonuna baktım. Burada güvendeydim ne olsa. Hem biraz düşünüp kafamı toplardım Zaydan'la konuşana kadar.
Gidip tekli koltuklardan birine oturdum. Karşıdaki vizyonda şirketin reklamı dönüyordu. Dubai'nin, Abu Dhabi'nin Hatem'lere ait oteller, eğlence mekânları, restoranlar, tesisler, AVM ve daha pek çok başka mekânın tanıtımı yapılıyordu. Vizyonun yanındaki şeffaf paravandan yönetim katındaki hummalı çalışmayı da görebiliyordunuz. Odalar arasında mekik dokuyan eli dosyalı insanları bir süre sonra arılara benzetmiştim. Çalışanların telaşına dalıp gitmiştim ki sekreterin sesiyle irkildim. Ne ara yanıma kadar geldiğini anlayamamıştım.
"Gulfem Hanım."dedi ürkekçe bir sesle. Çok narince söylemesine rağmen boş bulunmuştum. "Özür dilerim. Zaydan Bey'e haber vermemi istemediğinize emin misiniz? Görüşmeleri başlayalı bir saat oluyor. Bir yatırım hakkındaydı ama bu vakte kadar sonuca bağlanmıştır. Beklediğinizi söyleyeyim mi?"
"Biraz daha bekleyelim."
"Peki, bir şey içmek ister misiniz?"
"Limonata gibi soğuk bir şey olsa fena olmazdı."
"Hemen gönderiyorum efendim."
Acil bir şeymiş gibi hızlı adımlarla masasına gidip telefonu aldı. Karşıdaki kişiyle konuşurken de sesini olabildiğine kısık tutuyordu. Sekreter telefonu kapatırken geleneksel kıyafetli iki adam geldi. Görüşmenin bitip bitmediğini sordular. Henüz devam ettiğini öğrenince etrafa bakınıp bekleme salonunun koltuklarını işaret etti biri diğerine. Gelip yandaki koltuklara oturdular.
"Selam Aleykum."dedi uzun boylu olan.
"Aleykum Selam." Sekreterin sesinden etkilenmiştim herhalde. Sesim kısık ve çekingen çıkmıştı. Sakallı olan sehpadaki kumandayı alıp klimanın ayarını yükseltti.
"Burası Kuveyt'ten daha sıcak."
"Ne kadar uzun sürdü görüşmeleri."
"İnşallah iyiye işarettir."
"Zaydan Hatem'in fazla titiz olduğunu duydum. O yüzden uzamıştır."
"Titiz olmak iyi bir şey. Tanıtımı gördün mü? Çok havalı görünüyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUALARIMIN PRENSİ
RomanceUçak Kahire havaalanına indiğinde saat 19.30'u geçiyordu. Üzerimde kan olmuş saks mavisi bir elbise, elimde, içinde telefon bile olmayan bir çantayla, numarasını bile ezbere bilmediğim O adamı görmeye gelmiştim. O'nu nasıl mı bulacaktım? Ben O'nu bu...