SEN DE KAYBETTİN, ZAYDAN HATEM
Hiba denen kızın Sheikh Rashid yolu üzerinde bir otelde görüldüğünü söylemişlerdi. Haberi alır almaz söylenen yere gelmiştim. Sorup soruşturmuştuk ama bir şey bulamamıştık. Tarık, Ali ve koruma ekibinden bir grup daha benimleydi. Otelin önünde sıcak havanın kırbaçladığı öfkemi bastırmaya çalışarak Ali'nin tuttuğu kapının önüne kadar gelmiştim. Arabaya binecektim ki gözüm caddenin karşısındaki restoranın tabelasına takıldı. 'UKS Stikhouse'
Bir gün Hafza'yla Saja'nın kavgalarına şahit olmuştum. Babam ve benim hakkımda birbirlerine bir şeyler söyleyerek, ucuz sözlerle kavga ediyorlardı. Abdulmalik'in hatırı için onları ayırmam gerektiğinde yanlarına gitmek yerine vejetaryen Hafza'yı bu restorana çağırmış sonra Abu Dhabi'ye doğru yola çıkmıştım. Bugün Hiba'nın burada olduğu istihbaratını vermeleri tesadüf olamazdı. Doğru tahmin etmiştim. Hafza yaşıyordu.
Ben pişmanlıkla karşıdaki restoranın adına bakakalmışken telefonuma mesaj geldi. Cebimden telefonumu çıkartıp mesaja baktım.
Oyun bitti. Sen de kaybettin.
Tanımadığım numaradan gelen mesajda bahsedilen yenilgiyi anlamaya çalışarak bakıyordum telefona. Ne demekti bu? Kafamı kaldırıp tekrar karşıdaki restoranın adına baktım.
O gün Hafza'yı buraya çağırmıştım. Çünkü Hafza babamın evindeydi. Burası babamın evine en uzak restoranlardan biriydi. Ve ben yarım saat sonra UKS Stikhouse'ta olmasını söylemiştim. Hafza aceleyle buraya gelirken ben o gün Gülfem'e âşık olacağımı bilmeksizin Abu Dhabi'ye doğru yola çıkmıştım.
En uzak restoran. Burası benim evime de en uzak restoranlardan biriydi. Buraya yönlendirilmem, ardından gelen bu mesaj tesadüf değilse Hafza'ydı bunları yapan. Ya mesaj? Oyun bitti, ne demekti? Sen de kaybettin, ne demekti? Neyi kaybetmiştim? Beni buraya getirtip oyun bitti, kaybettin, diyordu.
"Zaydan Bey, iyi misiniz?"diye sorduğu zaman Tarık'a çevirdim gözlerimi. Merakla bakıyordu donmuş yüzüme. Aklım hala mesajla buraya gelişim arasındaki bağlantıyı kurma peşindeydi. Mesajla ilgili o korkunç şeye inanmak istemediğim için başka bağlantılar bulmaya, kaybettiğim şeyin aklıma gelenden başka bir şey olduğuna inanmaya zorluyordum kendimi. Buraya gelerek zaman kaybetmiştim. Bir süredir Abu Dhabi'deki işlerde aksaklık vardı. Belki orada işleri zorlaştıracak yeni bir aksaklık çıkmıştı da büyük paralar kaybetmiştim. Ya da o psikopatı bulmak için bir kez daha şansımı kaybetmiştim. Böyle bir şey olmalıydı kaybettiğim.
"Zaydan Bey... Efendim kötü bir haber mi var?"
Tarık'ın yüzüne bakmayı bırakıp mesaj atan numarayı aradım. Ulaşılamıyordu. Düşünmekten korktuğum o ihtimal aklımı zorluyordu. Sakin olmaya çalışarak Gülfem'i aradım. Evde her şey yolunda mı öğrenmeliydim. Uzun uzun çaldı telefonu. Cevap vermiyordu. Telefonu açmadığı her saniye delice bir korku ve öfke düğümleniyordu boğazımda. Tekrar aradım Gülfem'i. Cevap vermiyordu.
"Aç şu telefonu!" Defalarca ona beni böyle telaşlandırmamasını söylemiştim. Neden açmıyordu lanet telefonu! Evi aradım. Bir hizmetçi çıktı telefona.
...
"Hemen Gülfem'i telefona çağırın!"
"Peki efendim."
Peki, demişti. Demek ki Gülfem iyiydi. Derin bir nefes aldım. Elhamdülillah ki iyiydi. Ama telefonunu açmamasının hesabını soracaktım. Beni böyle telaşlandırmaya ne hakkı vardı! Gülfem'in telefona çıkmasını beklerken bir yandan da etrafa bakınıyordum. Bu iğrenç şakayı yapan her kimse bir yerlerden beni izliyor olmalıydı. Belki şu otelin odalarından birinden, belki karşıdaki restorandan ya da onun yanındaki gökdelenden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUALARIMIN PRENSİ
Storie d'amoreUçak Kahire havaalanına indiğinde saat 19.30'u geçiyordu. Üzerimde kan olmuş saks mavisi bir elbise, elimde, içinde telefon bile olmayan bir çantayla, numarasını bile ezbere bilmediğim O adamı görmeye gelmiştim. O'nu nasıl mı bulacaktım? Ben O'nu bu...