Sabah Zaydan'ın gittiğinden emin olmadan odamdan bile çıkmamıştım. Dün olanların şokundaydım hala. Saat dokuz gibi ofise gitmiştim. İleri bir tarih için yeni bir şirket işi daha almıştım. Düğünden sonrası diye düşünerek gelen şirket işlerini ileri tarihlere kabul ediyordum ama bunlar birer kandırmaca gibi geliyordu bana. Sanki öyle bir tarih hiç olmayacak, işaret ettiğim o birkaç ay sonrasındaki güvenli günler hiç gelmeyecekti.
Açık duran bilgisayarda masaüstü görseli dakikada değişip duruyordu. Hiç bilmediğim yerlerin güzel manzaraları dönüyordu ekranda. Dubai Fountain görseli açıldı bir ara. Işıklı gece şovunun arkasında gökdelenler de görünüyordu. Manzaradaki gökdelenlerden birindeydim. Su danslarının yapıldığı halicin bir kısmı penceremden görülüyordu. Kalkıp pencerenin önüne gittim. Gündüz gösterisi vardı haliçte. Buradaki manzara bilgisayar ekranındaki fotoğraftan daha güzeldi. Sürekli bir şeyler fısıldayıp duran bu şehir güzeldi. Burj al Arap, Al Khalifa, Dubai Fountain, Kelebek Bahçesi, Deira, Kapalı Çarşı, restoranlar, kafeler, AVM'ler, çöl... Sonra Pinokyo bu şehirdeydi. Ama ölü güller de bu şehirdeydi. Bir de Saja vardı. Ölü güller kadar tehlikeliydi. Onlar kadar üzmüştü bizi. Dün söyledikleri, ardından olanlar çıkmıyordu aklımdan.
Pişmandım. Saja'ya o tokadı ben atmadığım için pişmandım. Onun saçlarına yapışmalıydım. Zaydan zor almalıydı onu benim elimden. Abdulnaser Baba'yı hayal kırıklığına uğratan ben olmalıydım. Saja bir tokattan çok daha fazlasını hak etmişti. Ama ona o tokadı atan Zaydan olmamalıydı. O an gözümün önünde dönüp duruyordu akşamdan beri.
Bazen acele ettiğimi düşünüp onunla evlenmeyi bu kadar çabuk kabul ettiğim için sorguluyordum kendimi. Zaydan, Qusay'ken bana kendi karakteri hakkında, kalbi hakkında yalan söylememişti. Qusay'ın çizdiği o profil Zaydan'dı. Neyi sevip neyi sevmediğini biliyordum. Zaydan'ın hassas olduğu, kabul edeceği, etmeyeceği şeyleri, onu neyin mutlu edip neyin çileden çıkartacağını biliyordum. Zaydan'ın bütün o ince damarlarını iyi biliyordum. Ve onu bütün bu karakteriyle kabul edip sevmiştim. Qusay da olsaydı akşam aynı tepkiyi verirdi. Bundan emindim artık. Zaydan karakteri hakkında bana yalan söylememişti. Pinokyo'nun bana yalan söylediği şey hikâyesiydi. Hikâyesini bilmediği birini eksik tanır insan. Çok eksik vardı parçalar arasında. Yıllarca yaptığı söylediği her şeye katlandım. Onun yüzünden evimi terk ettim, demişti akşam babasına Saja'yı şikâyet ederken. Annesinden bahsederken hayal kırıklığını, kızgınlığını görmüştüm. Hafza yüzünden pişmanlıkları vardı. Zaydan'ın babasına babalık yaptığını da fark ediyordum düşündükçe. Abdulnaser çok pasif, hükümsüz bir adam gibi görünüyordu. Çok fazla sorumluluk yüklemişti oğluna genç yaşında. Çok yaşlı olmadığı halde ihtiyarlığı kabullenmiş, köşesine çekilmişti. Saja'nın da tek derdi miras olamazdı. Belki Hafza yüzünden suçluyordu Zaydan'ı. Belki de başka şeyler vardı. Zaydan'ın güven sorunu, öfkesi, kontrol etme isteği temelde bir hikâyeye dayanıyordu. Ama ben onun hikâyesini bilmiyordum. Onu eksik tanıyordum. Bilip emin olduğum şeyse hikâyesi ne olursa olsun, Zaydan kim olursa olsun onu canımdan çok sevdiğimdi. Zaydan olmadan yaşayamazdım. Yeterince tanımadan evlenme teklifine evet dedim diye hayıflandığım zamanlar olsa da bugün de olsa o Kelebek Bahçesi'nde bana o soruyu soran adama evet, derdim. Öleceğimi bilsem gene de evet, derdim. Hastalık gibi, bağımlılık gibiydi bu aşk. Ama ben kurtulmak istemiyordum.
Kapı vurulmadan odamın kapısının açıldığını duyunca irkilerek kapıya döndüm. Ali kapıda beklerken, Hiba sekreter masasında otururken kapıyı bile vurmadan içeri girebilecek tek kişiden önce aklıma ölü güllerle ilgili bir tuzak geldi. Ama kapıda o tek kişiyi görünce gene de şaşırdım. Zaydan içeri girmişti.
"Zaydan..."dedim şaşkınlıkla. Odanın içine doğru bir adım attım. "Hoş geldin."
"Gülfem, biraz konuşalım mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUALARIMIN PRENSİ
RomantikUçak Kahire havaalanına indiğinde saat 19.30'u geçiyordu. Üzerimde kan olmuş saks mavisi bir elbise, elimde, içinde telefon bile olmayan bir çantayla, numarasını bile ezbere bilmediğim O adamı görmeye gelmiştim. O'nu nasıl mı bulacaktım? Ben O'nu bu...