İçim içime sığmıyordu. Herkesi arayıp Zaydan'ı çok sevdiğimi söylemek istiyordum. Çok seviyordum. Âşıktım! Saklamak istemiyordum. Herkese, bütün dünyaya haykırmak istiyordum. Yüzüne karşı söylediklerimi yalnız kaldığımda düşünürken bile deliye dönüyordu kalbim. Nasıl gözlerine baka baka söyleyebilmiştim?
Yüzümdeki gülümsemeye engel olamıyordum. Annem de fark etmişti sesimdeki ani neşeyi. Bugün ona da nazlanıp durmamıştım. Sebebini anlayacak diye çekindim bir ara. Fakat o "Babasının kızı! Sana dert yanıyorum, ne gülüp duruyorsun,"diye azarlamıştı beni.
Olanları Yaren'e anlatmayı bitirip bilgisayarı kapattığımda saat dokuza geliyordu. Telefonumun bildirim ledini yeni fark ediyordum. Zaydan aramıştı. Hem de üç defa. Telefonun sesi kısık kalmış olmalı ki görmemiştim. Zaydan'ı aradım.
"Gülfem, iyi misin? Ulaşamayınca endişelendim."
"İyiyim. Telefonun sesi kısık kalmış."
"Eğer müsaitsen senden bir şey rica edecektim." Sesi biraz telaşlı gibiydi.
"Bir sıkıntı yoktur inşallah."
"Bugün cüzdanımı düşürmüşüm gittiğimiz restoranda. Az önce ulaştılar. Abu Dhabi'ye gidiyorum. Yoldayım şuan. Tarık'la Mahmut da benimle. Rica etsem sen gidip alabilir misin cüzdanı?"
Gittiğimiz restoran Kelebek Bahçesi'ndeydi. Oraya mı gitmemi istiyordu akşam akşam? Alacak başka kimsesi yok muydu? Bu adam bir şey rica edeceği zaman korkutuyordu beni.
"Tamam. Giderim şimdi."dedim çaresiz.
"Çok sağ ol Gülfem. Yarın dönünce alırım senden."
"Peki. İyi yolculuklar Zaydan."
"Görüşürüz Gülfem."
***
Gerçekten bu kadar mı güvenmiyordu kimseye. Ve böyle derin bir güven sorunu varken bana nasıl bu kadar güveniyordu. Bu hem gururumu okşuyordu hem de bazen böyle zor durumda bırakabiliyordu beni. Akşam akşam o bahçeye gelmek zorunda kalmıştım. Ama giriş saatlerinim bittiğini söyleyerek almıyorlardı içeriye. Arkadaşımın içerideki restoranlardan birinde cüzdanını düşürdüğünü söylemiş, cüzdanı kapıya getirmeleri için haber göndermelerini istemiştim. Girişteki bilet memuru içeriye telefon ederken içeriye girmek isteyen birkaç turist gelmiş, kapalı olduğunu görünce geri dönmüşlerdi.
Görevli ofisten çıkıp geldi.
"Geçebilirsiniz." Kapıyı açtı. Birinden göndermek yerine beni alıyorlardı içeriye. Kimlik de görmek isteyeceklerdi muhtemelen. Zaydan'ın sahiden büyük problemleri vardı şu güven konusunda. Gene de daha itirafımın ardından Abu Dhabi'den aldığı o haberi ve üstüne cüzdanını düşürmesini düşününce pek de şanslı gelmemiştim Zaydan'a. Bu kadarını yapabilirdim hiç değilse. Cüzdanında pek çok kartı, kimliği olmalıydı. Başına yeni dertler açmaktan korkuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUALARIMIN PRENSİ
RomansaUçak Kahire havaalanına indiğinde saat 19.30'u geçiyordu. Üzerimde kan olmuş saks mavisi bir elbise, elimde, içinde telefon bile olmayan bir çantayla, numarasını bile ezbere bilmediğim O adamı görmeye gelmiştim. O'nu nasıl mı bulacaktım? Ben O'nu bu...