Sabah dünden farklı olarak iki koruma arabası daha eşlik ediyordu bana. Zaydan çıkmadan önce defalarca Fatıma Abla ya da Hiba'yla yalnız kalmamam için, eğer onlardan biri odama girerse benim çıkmam için tembihlemişti. Ofisimin olduğu katta bir odada kamerayla ofisi izleyeceklerdi. Benden bir saat kadar sonra da Zaydan gelecekti. İçimde tuhaf bir kırgınlık vardı. Hala onlardan birinin hain olduğuna inanamıyordum.
Ofis binasına geldiğimde kalbim güm güm atıyordu. Garip bir heyecan, korku, hayal kırıklığı vardı içimde. Hiba yada Fatıma Abla için hain diyorlardı. İkisine de konduramıyordum bir türlü.
Ofisin kapısından içeri girerken heyecanım artmıştı. Hiba masasının başındaydı.
"Günaydın."dedim gülümsemeye çalışarak.
"Günaydın Gülfem Hanım. Hoş geldiniz."
"Teşekkür ederim."
"Geçmiş olsun bu arada. Dün olanları duydum."
"Öyle mi? Nereden duydun?"
"Fatıma Abla anlattı. Allah korumuş. Dün aradım ama ulaşamadım."
"Evet, telefonumla ilgili bir problem var." İlerideki lavabonun kapısı açıldı. Fatıma Abla çıktı içeriden. Yanıma geldi.
"Günaydın."
"Günaydın. Geçmiş olsun Gülfem Hanım. Dün çok korktum Mahmud söyleyince. Şükür ki iyisin."
"Sağol. Fatıma Abla, bana bir kahve getirebilir misin?"
"Tabi. Hemen getiriyorum."
"Teşekkürler."
*****
Odama girip yalnız kalınca önce bana verdikleri kamerayı odamın içini görecek bir köşeye yerleştirdim. Sonra biblonun yanına gittim. Dokunmadan hangisi olduğunu görmeye çalışıyordum. Az sonra biblolardan birinin arkasındaki bez parçasının ucunu fark ettim. Amo'nun söylediği biblo buydu. Sessiz adımlarla biblodan uzaklaşıp camın önüne gittim. 28. kat. Birinin camdan bu odaya girebilmesi imkansız. Amo kayıtları dikkatle incelediğini söylüyor. Ben buradayken birinin bunu buraya koymuş olma ihtimali yok. Öyleyse söyledikleri gibi sadece iki seçenek kalıyordu. Fatıma Abla ya da Hiba. Kondurmasam da şeytana uymuş olabilirlerdi.
Bu sabah bana bakarken gözlerinde alaycı bakışlar aramıştım. Gözlüklerinin altında gözlerinin bir an olsun kısılmasını, parlamasını bekledim. Dudaklarının gerilmesini ya da utançla gözlerini kaçırmalarını bekledim. İkisi de gerçekten benim için endişelenmiş gibi bakıyorlardı. Belki onlarla konuşsam sebeplerini de anlatır pişmanlıklarını söylerlerdi. Paraya ihtiyaçları vardı belki. Ya da tehdit edilmiş olabilirler miydi?
Odanın kapısı vuruldu. Bir an kalbim sıçrayarak baktım kapıya. Derin bir nefes aldım.
"Gel."
Fatıma Abla tepsiyle girdi içeriye. Kahvemle suyumu getirmişti.
"Masaya bırakabilirsin abla." Fatıma Abla fincanla suyu masaya bırakırken camın önünden onu izliyordum. Bir an gözlüklerinin üstünden kaşlarını kaldırıp bana baktı. Göz göze geldik.
"Dün çok korktun galiba. Bugün de gergin görünüyorsun."dedi doğrularak. Bir iki sahte öksürükle boğazımı temizledim.
"Evet. Kim olsa korkardı. Nefsine yenilmiş birisi hiç bilmediğim bir sebepten dolayı bize bunları yaşatıyor. Allah ıslah etsin."
"Allah sizi korusun. O kişiyi de ıslah etsin inşallah." Zaydan'ın bu sabah verdiği telefon çalmaya başladı. Numaramı sadece Zaydan, annem, babam bir de Çağrı biliyordu. Annemler bu saatte aramayacaklarına göre Zaydan'dı arayan. Çantadan telefonu çıkarttım. Zaydan'dı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUALARIMIN PRENSİ
RomanceUçak Kahire havaalanına indiğinde saat 19.30'u geçiyordu. Üzerimde kan olmuş saks mavisi bir elbise, elimde, içinde telefon bile olmayan bir çantayla, numarasını bile ezbere bilmediğim O adamı görmeye gelmiştim. O'nu nasıl mı bulacaktım? Ben O'nu bu...