Gerçeği öğrenmenin yolunun Zaydan'a sormak olduğuna inanmıyordum. Qusay'a zarar verdin mi? Onu tehdit ettin mi, diye nasıl sorulurdu? Bu ihtimal aklıma geldikçe bunu Zaydan'a yakıştırdığım için kendimden utanıyordum. Üstelik böyle bir soru onu ne kadar üzerdi, aramızda onulmaz ne yaralara yol açardı. Soramazdım ona. Başka bir yol olmalıydı. Qusay'la hatta belki Khalid'le de konuşmalıydım. Ama Zaydan'a soramazdım.
Sabah erkenden gelmiştim şirkete. Sabah kahvelerimizi Zaydan'la birlikte içiyorduk. Beynimi kemiren sorular yüzünden şüpheyle süzüyordum onu. Allah'tan çok mutluydu da farkına varmıyordu şüpheci tavırlarımın.
"Keşke kahveleri sen yapsaydın. Benim için de alıştırma olurdu."dedi elindeki kahve fincanını bırakırken.
"Madem alıştırma yapmak istiyorsun, bundan sonra kahvene şeker yerine tuz koymalarını söyle."
"Öyle acı bir kahve yapıp bir de tuz mu koyacaksın?"
"O kadar kötü müydü gerçekten?"
"İçtiğim en iyi kahve olduğunu söyleyemem."
"Bu kadar açık sözlü olman ne kötü."diye söylendim alınmış gibi.
"Dürüst olmak gerekirse içtiğim en kötü kahveydi."
"Biraz abartmıyor musun? Kahve cezvesi bile yoktu. Bir çaydanlığın içinde pişirdim. Fincanlar da Türk kahvesi fincanından büyüktü. Kahveyi, şekeri ayarlayamamış olabilirim. Belki aldığınız kahve bayattır. Ya da ne bileyim... Belki basınç yüzünden..." Ben bozulmuş halde açıklama yapmaya çalışırken güldü.
"Ne gülüyorsun?"
"İçeceğim en güzel kahveyi de senin pişireceğini düşününce talihime gülüyorum."
"Daha iyisini yapmayacağım!"
"Yapma. Tuz koy, biber koy, zehir koy. O benim içtiğim en lezzetli kahve olacak."
Az önceki kızgınlığımı unutup güldüğüm zaman o da güldü.
"Zaten annen hemşireydi, değil mi? Ölecek gibi olursam müdahale eder."
"Çok kötüsün. İntikamım acı olacak."
Gülerken bile akşamdan beri aklımı meşgul eden sorular dilimin ucunda dönüyordu.
"Zaydan,"dedim konuyu değiştiren daha ciddi bir ses tonuyla. "Sence birbirimizi yeterince tanıyor muyuz?"
Deminki konuşmadan kalma gülüşü yerini derin ve ciddi bir ifadeye bıraktı. "Benim tanıdığım Gülfem bana yeter. Ben seni yeterince tanıyorum."
Aşktan koyu örtü var mıdır kusurları örtmeye? İnsan âşık olunca tanır kendini. Birini sevince sevdiğini de kendine benzetir. Sevdiğini de kendisi sanır. Zaten bu yüzden en kolay da âşıklar yanılmaz mı? Yeryüzünde bu kadar kalbi kırık insanın varlığını da bu aldanmaca açıklamaz mı? Zaydan'ı körkütük seviyordum ama birileri ısrarla aldanmış olabileceğimi işaret edip durduklarından beri bir kuşku kemiriyordu aklımı örten aşkın sağını solunu.
"Benimle ilgili bilmek istediğin şeyler var değil mi?"dedi sanki o şeyleri merak etmem onu hayal kırıklığına uğratmış gibi kırgın bir sesle. O böyle yapıyor diye sorgulamaktan vazgeçebilecek değildim. Evet, manasında başımı salladım. "Neyi merak ediyorsan, neyi bilmek istiyorsan her şeyi konuşalım. Bir hafta daha buradasın. Sen Türkiye'ye gitmeden önce hem geçmişi hem geleceğimizi konuşalım. "
Morali bozulmuştu. Bunları konuşmaya şimdi başlamak istemediğini belli eden bir tavırla gözlerini kaçırıp masanın üstündeki birkaç dosyaya uzandı. Az sonra bir toplantısı olduğunu biliyordum. Şimdilik kaçabilirdi ama bu meselelerin hepsini bu bir hafta içinde konuşmak zorundaydık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUALARIMIN PRENSİ
RomanceUçak Kahire havaalanına indiğinde saat 19.30'u geçiyordu. Üzerimde kan olmuş saks mavisi bir elbise, elimde, içinde telefon bile olmayan bir çantayla, numarasını bile ezbere bilmediğim O adamı görmeye gelmiştim. O'nu nasıl mı bulacaktım? Ben O'nu bu...