Kafenin mutfağı pasta hazırlanacak donanıma sahipti. Mutfak çalışanlarından bir kadının da yardımıyla işe koyulmuştum. Bir ara Zaydan da geldi mutfağa. Bir denetçi gibi sağı solu karıştırıp bazı sorular sordu çalışanlara. Gelip tepeme dikildiğinde pastayı süslüyordum. Çok biliyor gibi elini arkasında bağlamış müdahale edip emirler veriyordu. Şu tavırları ne gıcıktı. Biri onun için böyle bir jest yapıyorsa sessizce önüne konanı beklemeliydi. Çağrı'yı hatırlatıyordu şu halleri. Eğer karşımdaki Çağrı olsaydı çoktan kıçına bir tekme yemiş mutfaktan kovulmuş olurdu.
Ben keki kremayla kaplarken yıkayıp tek tek kuruttuğum çilekleri yemeye başlamıştı.
"Şurası açık kalmış."
...
"Düz olmadı. Biraz daha yaymalısın kremayı."
...
"Keşke beceremeyeceğini söyleseydin."
Daha fazla uğraşmayacaktım. Spatulayı tezgâha bıraktım. Ne demeye atlamıştım ki! Kedi gibi bakıp bugün benim doğum günüm, dediğinde iyi ki doğdun, desem ne olurdu. Pasta nereden çıkmıştı. Hadi şimdi hazırla, diyeceğini bilememiştim ki. Bu adama bir şey demeden önce iki hatta üç kere düşünmeliydi.
Önümdeki tabakta üç tane çilek kalmıştı. Tabağa uzandığım zaman acelece ikisini aldı, ağzına attı. Kalan tek çileği pastanın ortasına koydum.
Elini çırpıp mutfak çalışanlarına baktı.
"Çilek getirin!"
"Efendim mutfaktaki son çilekler onlardı. Günlük taze getirtiyoruz meyveleri. Birini gönderelim hemen markete."
"İki saat market yolu mu bekleyeceğiz! Nasıl süslenecek şimdi benim pastam." Büyük bir felakete uğramış gibi elini alnına koydu.
Yediğiniz zaman midenizdeki çileklerle birleşip süslenir, dememek için zor tuttum kendimi. Kadınlardan biri çikolata sosu getirdi. Zaydan sosun kapağını açtı. Tek gözünü kapatıp kutunun içine baktı. Bana uzattı sosu.
"Arkadaşın için bir şey yaz bari."
"Ne yazayım? İsminizi mi yeni yaşınızı mı?"
"Aslan resmi çizebilir misin?"dedi gözleri parlayarak. Alay ettiği halde sahiden yapabileceğimi düşünüyor gibi umutla bakıyordu.
"Hayır. Ama isterseniz altmış ikiden tavşan çizebilirim."
"Çekil."diye söylenerek kenara çekilmemi bekledi. Sosu aldı elimden. Pastanın üzerine bir sanatkâr edasıyla bir şeyler işlemeye çalışıyordu. Sonra durup bana baktı.
"Böyle tepemde mi dikileceksin? Biraz çekilir misin?"
Bunalmıştım. Yanından uzaklaşıp bir köşeye geçtim. Alıngan bir tavırla kollarımı bağlamıştım. Ama beni gördüğü de görse umursayacağı da yoktu. Bütün dikkatini işine vermişti.
*****
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUALARIMIN PRENSİ
Roman d'amourUçak Kahire havaalanına indiğinde saat 19.30'u geçiyordu. Üzerimde kan olmuş saks mavisi bir elbise, elimde, içinde telefon bile olmayan bir çantayla, numarasını bile ezbere bilmediğim O adamı görmeye gelmiştim. O'nu nasıl mı bulacaktım? Ben O'nu bu...