Dubai'de işler kaldığı yerden devam ediyor gibi görünüyordu. Zaydan gül meselesini çok önemli bir sorun gibi görmüyor havalarındaydı yanımdayken. Ama etrafta olup bitenler işin aslının hiç de öyle olmadığını gösteriyordu. Hem ofiste hem otelde güvenlik daha sıkıydı artık. Dairemin olduğu katın tamamen boşaltıldığını da otel çalışanlarından biri ağzından kaçırmıştı. O bir şey söylemediği sürece sürekli bu meseleyi sorup kaygımla onu da kaygılandırmayacaktım.
Paris'ten dönüşümüzün ardından ertelenen işlerime kaldığım yerden devam etmeye başlamıştım. İlk iki gün anlaşma yaptığımız şirketlerdeki programım yoğundu. Üçüncü gün ofiste, yeni seminer hazırlıkları için bilgisayarımın başındaydım ki oda telefonu çaldı.
"Efendim Hiba?"
"Gülfem Hanım, Sheikh Yousef adında Suudlu bir işadamı geldi. Sizinle görüşmek istiyor."
"Suudlu işadamı mı? Buyursun gelsin." Masadaki dağınıklığı topladım. Odanın kapısı açıldı. Kanduralı, bond çantalı, uzun boylu, kızıl sakallı, gözlüklü biri girdi içeriye. Bu adamın Paris'ten gelen dedektif olduğundan emin olmam birkaç saniyemi almıştı. Tanınmayacak kadar gizlenememişti ki. Sahiden bu adam mı bulacaktı o manyağı?
"Bay Amo. Hoş geldiniz."
"Hoş bulduk Gülfem Hanım."diyerek gözlüklerini çıkarttı. Arapça konuşuyordu. Elindeki çantayı önündeki sehpaya koyarken Arapça bir şeyler söyledi. Dinlemekten, izlemekten falan bahsediyordu ama onu tam olarak anlayamamıştım.
"Arapçam çok iyi değil."dediğim zaman güldü. Türkçe konuşmaya başladı.
"Zaydan Bey'in bunu dert ettiğini biliyorum. Ama konuşmaya çalışmadan öğrenemezsiniz."
"Haklısınız. Ama neler olduğunu o kadar merak ediyorum ki bu alıştırmaları başkasıyla konuşurken yapsam daha iyi olacak."
"Öyle olsun." Bond çantayı açtı. İçinden garip bir düzeneğe bağlı ufak bir bilgisayar çıktı. Kandura giyinmiş manavın parmakları uzman bir bilişimci gibi döndü klavye üzerinde. Az sonra çantayı kapattı. "Bu, odanızda dinleme cihazı ya da bir kamera olup olmadığını kontrol etmek içindi. Yakınımızda yalnızca telefonunuzu ve bilgisayarınızı algılayıp kapattı sistem. Dışarıdaki yedi kamera dışında bir kamera ya da dinleme cihazı görünmüyor. Telefonunuzu yeniden açabilirsiniz. Bilgisayarınızı da."
İkisinin de sahiden kapandığını görünce bilgisayarımdaki çalışmamın kaydolmamış olmasından kısa bir an için endişe duyduysam da bunun o kadar da önemli olmadığını söyledim kendi kendime. Biri odamı dinliyor, izliyor mu diye kaygılanmamıştım hiç. Ama bu adam söyleyince sanki günlerdir bunun yüzünden uykularım kaçıyormuş da sonunda güvenliğimden emin olmuşum gibi rahatlamıştım.
"Bir şey içer misiniz Bay Amo?"diye sordum bir teşekkür gibi.
"Soğuk bir soda iyi olurdu. Bu ülke gerçekten çok sıcak. Yemekleri de bir o kadar güzel."
...
Fatıma Abla soda getirene kadar havadan sudan, Dubai'nin ne görkemli şehir olduğundan bahsetmişti. Fatıma Abla çıkınca nihayet asıl meseleyi konuşmaya geldi sıra. Güllerle ilgili olayı en baştan anlatmıştım adama. Küçük bir deftere bir şeyler not alıyordu arada bir.
"Peki, şüphelendiğiniz biri var mı? İlk anda aklınıza gelen biri mesela?"diye sorduğunda Saja'dan, Khalid'den bahsettim. Aklıma ilk onlar gelmişti. Khalid'in daha önce gönderdiği güllerden hatta o adama bunu sormaya gittiğimden, onun söylediklerinden de uzun uzun bahsetmiştim.
"Bunlar dışında şüphe ettiğiniz birileri?"
"Zaydan'ın eski nişanlısının ailesinden birileri olabilir. Ya da benim bilmediğim başka bir düşmanı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUALARIMIN PRENSİ
RomanceUçak Kahire havaalanına indiğinde saat 19.30'u geçiyordu. Üzerimde kan olmuş saks mavisi bir elbise, elimde, içinde telefon bile olmayan bir çantayla, numarasını bile ezbere bilmediğim O adamı görmeye gelmiştim. O'nu nasıl mı bulacaktım? Ben O'nu bu...