-50-

39 14 4
                                    

Selamm, bu bölümü yazarken çok heyecanlandım. Umarım siz de benim gibi hissedersiniz, okurken.

☆Keyifli okumalar☆

Bir süre düşünmeyi bırakmış gibi bir halde oturduğu yerde durdu. Ardından "Abinin anladığı dilden konuşacağım." diyen Çağıl'ın ne kastettiği, bedeninden bir ürperti geçmesine neden olmuştu.

Hemen ayaklandı ve onun peşinden gitti. Seslenip durmasını söyleyecekti fakat nasıl seslenmesi gerektiğini bilemedi. Sonunda ona yetişebildiğinde iki eliyle kolunu sertçe tutup kendine çevirdi. Böyle bir şeyi beklemeyen Çağıl da oldukça şaşırmıştı.

"Eğer abime bir şey yapacak olursan..."

Derin sessiz kaldığında Çağıl, onu ciddiye almadığını belli eden bir ifadeyle konuştu.

"Devam et, merak ettim ne  yaparsın mesela?"

Aralarında geçen kısa süreli bir sessizliğin ardından, Derin tekrar konuştu.

"Bilmiyorum, büyük ihtimalle hiç bir şey yapamam. Ama ona zarar verirsen, eleştirdiğin abimden hiç bir farkın kalmamış olacak. Ve ben abime benzeyen birini sevmek istemiyorum."

Çağıl duyduklarını algılayamadı ve bir süre cevap veremedi. Derin de biranlık cesaretle bunu söylemişti ve şimdiden bunu yaptığına pişman olmuştu.

"Sen ne dediğinin farkında mısın?"

Derin Çağıl'a doğru birkaç adım atıp aralarında ki mesafeyi oldukça azaltı.

Heyecandan kuruyan dudaklarını diliyle ıslattı ve kendinden emin görünebilmek adına başını dikleştirdi. Yanakları birazdan yapacağı şeyden dolayı yanıyor fakat Derin kızarmamasını umut ediyordu.

Çağıl'ın kulağına doğru eğildi.
Geçen sefer Çağıl'ın yaptığı gibi oldukça yumuşak, iç gıdıklayan bir tonda konuştu.

"Gayet farkındayım."

Ardından Çağıl'ın aralanmış dudaklarına doğru eğildi. Kendi dudaklarını hafifçe oraya değdirdi. Fakat daha fazla ileri gitmedi, ardından o dudaklara fısıldıyormuş gibi konuştu.

"Düşündüm de sanırım yapabileceğim bir şey var... eğer, abime dokunursan seni öldürürüm."

Cevap beklemedi, gözlerini Çağıl'ınkilerden ayırdı ve arkasını dönüp yürümeye başladı. İkisi de birbirlerine karşı arsızlaşmış gibiydi ve artık birbirlerinden çekinmiyorlardı.

Derin biraz uzaklaşmıştı ki Çağıl'ın sesiyle, tüm vücudunun titrediğini hissetti.

"Beni zaten öldürüyorsun." Diye bağırmıştı ve Derin burada geçen ölümün gerçek anlamından oldukça uzak olduğunun farkındaydı.

Yüzünde zafer kazanmış gibi bir ifadeyle yürümeye devam etti.

Yürüdükçe "beni zaten öldürüyorsun." cümlesi kalbine bir ağırlık misali çökmüştü. Ne oluyordu böyle? Kendini kaybediyordu sanki, Çağıl'la çıkışı olmayan bir yola girmiş gibiydi ve bu yolda korkusuzca yürüyordu. İkisi için mutlu son yoktu fakat ikisi de mutsuz sona da razı geliyordu. Eğer sonları birlikte olacaksa bunun nasıl biteceği önemli değildi.

Derin bu ihtimalin kendisini korkuttuğunu hissetti, mutsuz olacağını bile bile Çağıl'dan vazgeçemeyecek kadar onu sevme ihtimalinden korkuyordu. Ya da onu sevmeye çoktan başlamıştı fakat bunu yapmayı bırakamamaktan korkuyordu desek, daha doğru olur.

...

Adımları yavaşladı, az önceki tatlı korku yerini huzursuzluğa bıraktı. Karşıda, tam karşısında durmuş sanki kendisinin yanına gelmesini bekliyordu. Gözleri Derin'in gözlerinde, iki eli yanında yumruk şeklindeydi, yüzünde aynı maske vardı ve gözleri açıktaydı. Derin korkuyla etrafına baktı. Birkaç kişi vardı fakat bunun kendisini kurtaramayacağını hissediyordu. Nefes alışverişleri yavaşladı, hatta arada nefes almayı dahi unutuyordu.

Başından aşağıya doğru bir ürperti yayıldı, değdiği her yeri yakarak. Gözleri doldu, dudakları bilinçsizce aralandı. Oradaydı...katil tam karşısındaydı. Avını izleyen avcı misali Derin'e dikmişti gözlerini.
Avcı elini cebine attı, Derin korkuyla bir adım geri gitti. Cebinden çıkaracağı şeyden korkarak bekledi. Kaçmaya çalışmadı, avcısının sonraki hamlesini sakince bekledi. Kaçsa da kurtulamayacağını bilen kurban gibiydi, evet, tam olarak böyle hissetmişti; kurban gibi...

Adam elini cebinden öyle bir yavaşlıkla çıkardı ki, Derin'in korkusunun tadını çıkarıyordu sanki.

Bıçak, keskin ucu Derin'e dönüktü. Adımları Derin'e yöneldi, avcı avına doğru hızla yürüyordu. Derin'in gözü bıçağın sivri ucuna sabitlenmişti, katile bakamıyordu.

Kaçmak istedi fakat bacaklarını hareket ettiremedi, bağırmak istedi fakat sesini çıkaramadı. Artık kaçsa da kurtulamayacağı bir mesafe kaldığında aralarında, gözünü sımsıkı kapadı. Bıçağın bedeninde açacağı yaraya kendisini hazırladı. Fakat tek hissettiği, bileğine kelepçe misali dolanan el oldu. Bıçak kadar olmasa da, bu da canını yakmıştı. Dolan gözlerini açtığında bir damla yaş kurumuş dudaklarını ıslattı. Eli bileğini saran katilin gözleri, o yaşla birlikte dudaklarına kadar indi.
Ardından Derin'in kulağına doğru eğildi. Bu pozisyon aklına Çağıl'ı getirmişti. Buradan dönüşü olmadığını düşünüyordu ve onunla bu şekilde ayrılmış olma ihtimalinden nefret ediyordu.

Adamın sesi sertti, sanki Derin'in daha fazla korkmasını sağlamak istiyormuş gibi bir tonda konuşuyordu.

-Sakince, benimle birlikte gel. Eğer yanlış bir harekette bulunursan, başka hiç bir hareketine izin vermem.

Derin bıçağın sivri ucunu göğsünün tam altında hissetti. Cevap vermedi, başını sallamadı ve bıçak biraz daha battı bedenine.

Derin telaşla konuştu.

-Tamam!

Adamın eli hala bileğindeydi, öbür elinde tuttuğu bıçağı kapatıp tekrar cebine koydu. Sesli bir nefes bıraktı Derin, bunun üzerine.

Bir şeyler yapmalı ve bu adamdan kurtulmalıydı bir an önce.

Kendisini hazırladı, dudaklarını araladı ve etrafına bakındı. Yardım isteyebileceği birilerinin olması ona cesaret verdi.
Tam bağıracaktı, adamın eli bileğini öyle bir sıktı ki Derin acıyla inledi.

-Seni uyardım, bunun ikincisi olmaz!

-Lütfen...lütfen bırak beni...

-Bırakacağım, beni sinirlendirmeye devam etmezsen.

Derin adamın bu söylediğine şaşırmıştı.  Bu adam kendisine zarar verecek gibi durmuyordu, fakat bu adam kendisine zarar vermekten çekinecek biri gibi de durmuyordu.

Bileğindeki acı tekrar kendini hissettirdiğinde, Derin farkında olmadan konuştu.

-Bileğim...

Adamın gözleri Derin'in bileğini tuttuğu eline kaydı. Ardından biraz gevşetti elini fakat hala tutmaya devam ediyordu.

Korkuyla adamın kendisini sürüklemesine izin verdi, herhangi bir şey yapacak ya da yardım isteyebilecek cesareti kendinde bulamadı.

Kendi ayaklarıyla kendi sonuna gidiyordu. Dursa da kurtulamayacağını biliyor gibiydi, evet, tam olarak böyle düşünüyordu; kurban gibi...

Güneş Doğar mı Yeniden?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin