-82-

20 9 0
                                    

Keyifli okumalar, oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen...💚

Karan'ın gitmesini engellemeye çalışmadı, Çağıl'a gideceğini söylemek aklına dahi gelmedi. Gözleri çekmecede sabit, elleri iki yanında yere doğru sallanıyordu.

O çekmeceyi açtığı anda geri plana atmak için kendini heba ettiği tüm korkuları, tüm gerçekleri açığa çıkacaktı. Orada her ne varsa, onu gördüğü anda artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Açmak istemedi, başından beri katili öğrenmek için elinden geleni yaparken şimdi katilin kim olduğunu öğrenmekten korktu.

Çekmeceye doğru bir adım attığında, içinden bir ses ona hiçbir şeye bakmadan buradan çıkıp gitmesi gerektiğini fısıldıyordu. Buraya kadar gelmişti ama şimdi buradan geri dönmek istiyordu.

Hala omzunda duran çantayı çıkarıp yere bıraktı, çünkü küçük çanta bir anda ağırlaşmıştı ve omzunu acıtmıştı sanki...
Cinayette böyleydi, başından beri yüreğinde bir yüktü ama şimdi ağırlaşmış ve Derin'in canını her zamankinden daha fazla yakmıştı.

Saati kontrol etmemişti fakat Çağıl'ın kendini araması için az bir süre kalmıştı, biliyordu.
Bir karar vermesi gerekiyordu, ya o çekmeceyi açıp gerçeğe ulaşacaktı ya da korkusuna yenik düşüp hiçbir şeyi öğrenemeden buradan çıkıp gidecekti. Onu böylesine tutan, böylesine korkutan neydi hala kendine itiraf edemiyordu.

Daha fazla düşünerek zaman kaybetmek istemedi, sonu ne olursa olsun bugün buraya katili öğrenmek için gelmişti, bundan vazgeçemezdi.

Titreyen eli çekmeceye uzandığında, yavaşça açtı.
Görmeyi beklediği şey kesinlikle bir mektup yığını değildi.

Tüm mektupları eline aldığında arasından beyaz bir kağıt parçası yere düştü, içinde;

"Burada yazanlar abinin annene yazdığı mektuplar, okuyacakların seni oldukça şaşırtacaktır ama benden sana bir tavsiye, bunları Çağıl'ın görmesini engelle çünkü o sadece şaşırmakla kalmayacaktır...
Merak ediyorum Derin, bu mektupları Çağıl'a verecek kadar abinden emin misin ya da bu mektupları saklayacak kadar Çağıl'dan vazgeçebilir misin?"

Telefonu çaldığında eline aldı. Çağıl arıyordu ve eğer cevap vermezse buraya gelecekti. Mektuplar bir elinde telefon diğer elinde ne yapması gerektiğine karar vermeye çalışıyordu fakat telefonun sesi kesildiğinde artık bunun için bir zamanı kalmamıştı.

Mektupları aceleyle çantasına attı, çekmeceyi kapattı fakat acele ettiği için elini çekmecenin sivri ucuna vurmuştu ve eli kanamaya başlamıştı.

Elinin fazla kanadığı söylenemezdi fakat Derin, o kırmızılığın midesini bulandırdığını hissetti.
Daha önce farketmediği, yatağın başlığına yerleştirilmiş fuları görünce alıp elinin üzerine örttü ve tam o sırada kapı sertçe açıldı, içeri Çağıl ile birlikte iki adam daha girdi.

Derin yerinde irkildi ve hızla onlardan tarafa doğru döndü.

"Aradım, niye açmıyorsun?! Karan nerede?!"

"Gitti..."

Sesi oldukça kısık çıkmıştı çünkü sakladığı mektuplar üzerine ağırlık misali çökmüştü. Belki yanlış bir karardı, yok , kesinlikle yanlıştı bu yaptığı ama başka yol göremiyordu şu an. Önce bu mektuplarda ne yazdığını öğrenmeliydi ve umuyordu ki, Çağıl'dan saklaması gerekecek hiçbir şeyle karşılaşmayacaktı bu mektuplarda, Onları Çağıl'a vermekten çekinmeyecekti... Fakat şimdi değil, daha sonra...

"Ne demek gitti, ulan deliricem o kadar adam diktim bu otele, nasıl kimseye görünmeden gider?!"

"Gitti işte, ne bileyim ben?! Adamların sandığın kadar iyi değil demek ki!"

Arkasındaki adamlara doğru dönen Çağıl sinirle konuştu.

"Diğerlerine de haber verin, her taşın altına bakın. Buhar olup uçacak değil ya, bulun onu bana!"

Çağıl'a verdiği tepkiyi neden verdiğini anlayamamıştı ve ne söylediğini farkedince dudaklarını birbirine bastırarak konuşmayı kesmişti.

"Telefonumu niye açmadın, ne yaptınız bunca zaman?"

Çağıl, Derin'in tepkisini görmezden gelmeye çalışsa da halindeki değişim gözünden kaçmamıştı.

Derin eğdiği başını kaldırdı, içinden özürler dileyerek söyleyeceği yalana kendini hazırladı.

"Senin de benimle birlikte geldiğini öğrenmiş, katille ilgili hiçbir şey söylemedi. Tehdit etti ve gitti işte..."

"Nasıl öğrenebilir, nasıl her seferinde kurtulabilir elimden, nasıl her seferinde bir adım önde benden?!"

Sakinleşmeye çalışsa da annesinin katilini kıl payı kaçırmış olmak bunu imkansızlaştırıyordu.
Annesinin hayatı elinden alınmıştı ve bunu yapan sanki hiçbir şey olmamış gibi, özgürce hayatına devam ediyordu.

"Keşke o hala odadayken gelseydim, yakalardım o zaman. Nasıl bekledim bu zamana kadar?!"

Çağıl sinirle ellerini yumruk yapmıştı ve hala kendine o adamı elinden kaçırdığı için kızıyordu.

"Benim yüzümden, bana katili vereceğine emindim. Benim yüzümden..."

Derin'in gözlerinden bir damla yaş süzüldü, dudaklarına doğru.

"Hayır senin yüzünden değil...Ben kendime fazla güvendim. Onun buradan kolayca çıkıp gidebileceğine imkan vermedim. Yeterince mantıklı düşünemedim, doğru hareket edemedim."

"Ben özür dilerim, belki buraya yalnız gelmek konusunda bu kadar ısrarcı olmasaydım onu yakalardık."

Ne güzel de rol yapıyordu, sevdiği adamın karşısında. Bu mektuplara Çağıl'la birlikte ulaşma ihtimali dahi onu korkuturken...Peki içinde ne yazdığını bilmediği bu mektuplardan niye böylesine rahatsız olmuştu?

"Derin ağlama, senin yüzünden değil dedim...O şerefsizi hafife aldım!"

Derin aklına gelen şeyle gözyaşlarını silerek konuştu.

"Yüzünde yaralar vardı...Abinin yaptığını söyledi, kaçmış elinden, senin haberin var mıydı bundan?"

"Abim mi yapmış, hayır...Kaçmış mı elinden?!"

Çağıl da en az Derin kadar şaşırmıştı, böyle bir şeyden haberi yoktu ve bundan neden haberi olmadığını sorguluyor gibiydi.

Çağıl'ın telefonu çaldığında sinirle açıp kulağına tuttu.

"Ne demek yok, her yere baktınız mı?!"

"Kameraları kontrol edin, nasıl çıkar kimseye görünmeden?!"

"Görüntüleri at bana!"

Telefonu kapattı ve sinirle cebine koydu.

"Hadi gidiyoruz."

"Nereye?"

"Abime, ne haltlar karıştırdığını sormaya!"

Güneş Doğar mı Yeniden?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin