-64-

34 14 1
                                    

"Benim annem hasta olduğu için öldü, sen ne saçmalıyorsun?!"

"Derin doğruyu söylüyorum. "

"Hayır...hayır, doğru söylemiyorsun...bu doğru olamaz!"

"Her yerden sildirilmiş bir habermiş bu...Biri annenin intiharının üstünü kapatmaya çalışmış, sen dahi bilmiyorsun bunu; demek ki başarmış da."

Geriye doğru bir adım attı, Derin'in daha rahat hissetmesi için.

"Peki bunu kim yapabilir Derin; senden bunu kim saklayabilir?"

Derin'den hiçbir tepki alamıyordu.

"Tabi ki abin."

Ağzı açılmış, gözleri donuk donuk bakmaya başlamıştı. Dolu gözlerinden yaş akıyordu, fakat Derin ağladığının farkına dahi varamayacak kadar şaşırmıştı.

"Bu doğru değil, sen yalancının tekisin!"

"Benimle gel."

"Seninle hiçbir yere gelmeyeceğim, sırf benden intikam almak istediğin için bana saçma sapan şeyler söylüyorsun!"

"Benimle gelirsen eğer doğru söylediğimi anlayacaksın...senden intikam filan almıyorum, öyle bir amacım olsaydı da, bunu asla anneni kullanarak yapmazdım."

"Yalan söylüyorsun." Bunu tekrarlar bir halde arkasını döndü ve gitmek istedi fakat "benimle gelirsen doğru söylediğimi anlayacaksın" demişti. Ya doğruysa...hayır, hayır böyle bir şey doğru olamazdı.

"Tamam, sen gelme ama ben gelene kadar buradan ayrılma olur mu? Hemen döneceğim."

Kapının önündeki adamlara bir şey söyleyen Çağıl'ın arkasından bakakaldı.

Çağıl onlara, Derin'e gözkulak olmalarını ve gitmeye çalışırsa ona engel olmalarını söylemişti. Bunu söylemek zorunda hissetmişti çünkü Derin her an
kaçabilirmiş gibi duruyordu.

Odasına geçip, yatağında dağılmış bir halde duran fotoğrafları toparlayıp hızla dışarı çıktı. Bu fotoğraflar doğru söylediğini kanıtlayacak olsa da Derin'in bunları görmek zorunda kalmamasını isterdi.

Kapının önünde, sanki bu dünyadan değilmişcesine yabancı gibi duran Derin'e yaklaştı. İlk defa geldiği bir yerde, kaybolmuş gibi duruyordu. İki kolu yanında çaresizlikle sallanıyordu, elleri ise sımsıkı yumruk yapılmış bir haldeydi.

"Derin, bunları görmek zorunda kaldığın için gerçekten çok üzgünüm."
Dediğinde, çaresiz bir tavırla ona uzattı elindeki fotoğrafları.

Buz kesmiş elleriyle, kendisine verilen fotoğrafları incelemeye başladı.
Annesinin, kanlar içinde yatarken çekilmiş fotoğraflarına bakarken bedeninden yakıcı bir ürperti geçti. Daha önce yaşadığı acılar şuan hissettiği yanında ufacık kalıyordu. Daha önce hiç böylesine yıkıcı bir ateşle kavrulduğunu hissetmemişti. Hem öfkelenmiş, hem üzülmüş hem de annesine duyduğu kırgınlıkla dolup taşmıştı.

Fotoğrafları olağan gücüyle sıkarken elinde, tek bir gerçek beliriyordu gözlerinde; hastalıktan ölmüş birinin fotoğrafları değildi bunlar...

"Ahh..."
Ağlaması şiddetlenen Derin sadece bunu söyleyebilmişti. Aslında söylemek istediği hatta belki de haykırmak istediği çok şey vardı. Fakat ruhunda yankılanan karanlık hisler onu susturuyordu.

Sessizce akarken gözyaşları, usulca uzaklaşmaya başladı Çağıl'dan.

"Nereye gidiyorsun? Bu halde gitme ya da söyle ben götüreyim gideceğin yere."

"Peşimden gelme." Yalvarırcasına söylediği bu cümle Çağıl'ın kalbini kırmıştı. Çünkü, tam şu anda Derin'in hissettiklerini annesinin ölüm haberi geldiğinde o da hissetmişti. Fakat Derin'i perişan hale getiren bu değildi. O, annesinin ölümüne alışmıştı. Kendisini yalnız bırakmak zorunda kalan annesini affedebilmişti ama şimdi, annesinin zorunda kaldığı için değil de isteyerek bunu yaptığını öğrenmişti. Şimdi nasıl affedecekti annesini ya da affedebilecek miydi? Düştüğünde kanayan yaralarını sarsın diye bekleyen, annesine sarılan bir çocuk gördüğünde gözleri dolan, bir annenin sıcaklığından mahrum kalmış çocukluğu şimdi daha da yalnızdı. Büyük bir karanlığın ortasında, dizleri üzerine çökmüş, başını kollarına yaslamış bir halde tek başına kalmıştı.

"Derin şu an yalnız kalman iyi olmaz, izin ver yanında kalayım."

Yanında kalsa da Derin'in yalnızlığını kıramazdı artık.

"İstemiyorum, gelme."

Bunu kabul etmiş gibi davransa da Derin'in peşinden gitmeyi ihmal etmemişti.

Uzun süre Derin önde, Çağıl arkada yavaşça yürümeye devam ettiler.
Derin yolun kenarından yürürken hızla gelen bir arabayı gördüğünde yola doğru döndü. O tarafa doğru bir adım attığında Çağıl, onun kendisini arabanın önüne atacağını düşünüp hızlandı.
Yanına geldiğinde ona sarılıp kenarda tutmaya devam etti.

Derin'in ıslak gözleri kısıldı, kızarmış dudakları alayla kıvrıldı.

"Merak etme; ben bunu düşünecek kadar cesur fakat gerçekleştiremeyecek kadar korkak biriyim..."

"Ben de senden nefret edecek kadar öfkeli, sana bir zarar geldiğini düşününce delirecek kadar aşığım..."

Güneş Doğar mı Yeniden?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin