-78-

21 8 0
                                    

Ağzı açık kalmış bir halde Çağıl'ın arkasından bakakalmıştı. Sinirle telefonunu eline alıp Çağıl'a mesaj yazdı.

"Karan'a gittim, evet. Ama bunu bir aptallık olarak göremezsin. Canıma tak etti artık, her şey açığa çıksın da ben de rahat bir nefes alayım istiyorum. Her gün acaba Karan benim için gelecek mi diye korkmayım istiyorum, abim o adamın yanında kim bilir ne halde diye endişelenmeyim istiyorum, içimdeki hiç dinmeyen bu sıkıntı bitsin gitsin istiyorum!"

Beklediği gibi hiç bir cevap gelmedi. Belki geri döner diye de dışarıda bir süre daha bekledi ama geri de dönmedi. Kapısına diktiği adamlar da Çağıl'la birlikte gözden kaybolmuştu. Fakat sonra hiç ummadığı bir şey oldu ve aynı arabayla içinde farklı adamlar kapısına geldi. Bu sefer sayı olarak da fazlaydılar. Yani, Çağıl Derin'e öfkelenmişti fakat güvenliğini sağlamak konusunda bu sefer daha ısrarcı davranmıştı. İçinde bulunduğu bu saçma duruma rağmen yüzünde engel olamadığı bir tebessümle evine girdi.

Çağıl'a mesaj atarken gördüğü, endişeyle atıldığı belli olan ve Mert'ten gelen mesajlara iyi olduğunu belirten bir cevap yazdı. Hala sorular yazan Mert'e daha fazla karşılık verecek gücü bulamadığında telefonu koltuğa doğru fırlattı.

Rüzgardan dağılmış saçlarını eliyle düzeltmeye çalıştı ve bunun hiçbir işe yaramadığını anladığında, tüm hıncını saçlarından çıkarırcasına bağladı.

Şu anda nasıl hissettiğini kendisi de anlayamıyordu. Karmaşıktı hisleri de saçları gibi.

Telefon sesi odayı doldurana kadar ayakta dikildiğinin farkında değildi.
Hızla koltuğa yöneldi ve telefonu açtı.

"Bana katili vereceğini söyledin ama hata ben de, nasıl inandım ki sana?! Aptalım ya ben, bir de dalga geçer gibi abimi çıkardın karşıma. Anlamıyorum ama ya, ne yapmaya çalıştın şimdi sen, ne yapmaya çalışıyosun sen?!"

Boğazını yırtarcasına bağırmıştı telefona karşı.

"Gerçekten çok sinirlisin, sakinleşince konuşalım istersen."

Öncesinde kahkaha atmıştı ardından sakince bu cümleyi kurmuştu. Derin'i çıldırtacak bir sakinlikte...

Az önce Çağıl'a bu tarz bir cümle kuran Derin bunu hatırlayınca öfkeyle gülmüştü. Evet, bazı olaylar karşısında sakinliğini korumak hiç de kolay olmuyormuş gerçekten.

"Ne olsun istiyorsun sen, böyle oyunlar mı oynayalım karşılıklı? Şimdi sıra benim mi, hamle yapmamı mı istiyorsun?"

Az önce bağıran o değilmiş gibi, sakince ve alaylı bir şekilde kurdu bu cümleleri.

"Sadece meraktan soruyorum, Derin. Diyelim ki oyun oynuyoruz, nasıl bir hamleyle karşılık verirdin bana?"

"Hımm bir düşüneyim...benimle başbaşa bir yemek daha ister miydin mesela?"

Ne dedim ben şimdi, dercesine anlına avucunun içiyle sertçe vurdu. Ağzından çıkan kelimelerin kontrolünü kaybetmiş gibiydi.

Karşı tarafta bir süre sessizlik oldu ardından tekrar kahkaha sesi duyuldu.

"Biraz daha yaratıcı ol, bu benim hamlem karşısında sönük kalır."

Derin başta aklına gelen fakat dillendiremediği o cümleyi, kısık ve baştan çıkarıcı bir tonda, tam olarak düşündüğü şekilde açığa çıkaramasa da ima etti.

"Yemekten sonra biraz daha vakit geçirirdik ve ben sana, daha önce görmediğin yönlerimi gösterirdim."

Derin'in imada bulunduğu şeyi anlayan Karan'ın dudağının kenarı yukarı doğru kıvrıldı. Gözlerini sımsıkı yumdu ve derin bir nefes bıraktı. Karşı taraftan gelen bu sesle Derin yüzünü buruşturdu.

"Bak şimdi oluyor işte."

"Cevap vermedin, ister miydin?"

"Kim istemezdi ki bunu..."

"İsterdin yani?"

(Telefonu daha zeki birine ver diyormuş şimdi kcjdjshsh)

"İsterdim...hem de çok..."

"Sıradaki hamlem bu olurdu o zaman ve sanırım, gerçek beni gördüğünde bu oyunu kazanan da ben olurdum."

"Sana bu oyunu kazanman için bir şans vereceğim Derin..."

Pek içime sinmemekle beraber, kaç kez silip tekrar yazdığım bu bölümü yayınlamaya karar verdim. Sonraki bölümlere daha fazla özen göstereceğim, oy vermeyi unutmayın lütfennn.

Güneş Doğar mı Yeniden?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin