-61-

35 16 2
                                    

♡Keyifli okumalar♡

"Artık sana güvenmek gibi bir aptallığı yapmam, Derin."

Henüz kavuşamamış olmalarına rağmen sürekli kaybediyorlardı birbirlerini. Ve, bu hep Derin yüzünden gerçekleşiyordu. Derin toparlamak isterken daha çok dağıtıyor ve her seferinde Çağıl'ın kendine olan güvenini kıracak bir şey yapıyordu.

Çağıl içeri girerken kapattığı kapıyı tekrar açıp, dışarı çıktı. Gitmekte kararlı adımları, kolundan tutup geriye çeken Derin durdurdu. Çağıl'ın sırtını, kapıya çarpmasına neden olmuştu fakat bunu umursamadı. Çünkü bir anda tüm bedenini etkisi altına alan öfke, düşünmesini engellemişti.

"Sürekli son sözü sen söyleyip, beni anlamaya çalışmadan, sırtını dönüp gidiyorsun. Senin, benim neler yaşadığımdan haberin var mı, katil olduğunu bildiğim bir pislikle aynı masada oturup yemek yemenin nasıl hissettirdiğini biliyor musun sen, ya da daha önce yaptığı gibi beni öldürmeye kalkışabileceğini her seferinde bana hatırlatması ne kadar korkunç, haberin var mı?! Senin yaşadıkların hafif şeyler değil farkındayım, fakat senin de, benim kolay bir hayatım olmadığını görmen gerekmez mi? Terketmek  kolay geliyor olsa da, bir kez olsun yanımda kalıp benim gözümden bakamaz mısın olaylara?!"

İçindeki öfkeyi hala atamadığını hissettiğinde, bu sefer daha ağır sözlerle kustu öfkesini.

"Bana bir daha güvenemezsin öyle mi?!Güvenme o zaman, bir daha karşıma çıkma o zaman, saçma sapan kuruntularını da al defolup git o zaman!"

Birkaç saniye Derin'in tepkisini sindiremeyen Çağıl, daha sonra aynı öfkeyle karşılık verdi.

"Kuruntularım mı?!"

İnanamıyormuş gibi söylediği bu cümlenin devamını, derin bir nefes aldıktan sonra getirdi.

"Asıl sen bir kez olsun benim gözümden bak olaylara, abine bir kez olsun benim gözümden bak ya da katil olduğunu söylediğin bir adamla yemek yiyen kendine bir kez de benim gözümden bak! Tüm bunların kuruntu değil de gerçekler olduğunu görebilirsin belki!"

"Sen beni anlamıyor musun?! Sana, o adamla neden buluşmak zorunda kaldığımı açıkladım ben!"

"Abin yanlış bir şey yaptıysa cezasını da çekmeli, sırf abin zarar görmesin diye yaptığı hiçbir kötülüğe sessiz kalmamalısın...kardeşi olabilirsin fakat onun yaptığı hataların bedelini ödemek zorunda değilsin. Hele de ödediğin bedel, seni bir katille aynı masaya oturtacak kadar büyükse...Gerçekten doğru söylüyorsan-

"Yok, yalan söylüyorum! Ben başından beri kandırıyorum seni, söylediğim her şey yalan, hatta anneni de ben öldürdüm, kahrolası delilleri de ben yok ettim sonra da suçu başkalarının üzerine atıp, onları da öldürdüm! Çünkü ben her şeyi yapabilecek bir pisliğin tekiyim öyle değil mi?!"

Neye bu kadar kızdığını dahi bilmiyordu fakat içindeki öfkeyi dindiremiyordu.

Çağıl, ne söylediğinin farkında olmayan Derin'i kendinden uzaklaştırdı.

"Her şeyi yapabilecek biri değilsin, fakat her şeyi yapabilecek birine dönüştüğünün de farkında değilsin."

Çağıl bunları oldukça sakin bir tonda, yüzüne yansıyan kırgın bir ifadeyle söylemişti. Derin ise öfkeli hali yitip gitmiş, yerini pişmanlık almış bir ifadeyle, Çağıl'a daha fazla bir şey söyleme hakkı olmadığının bilincinde bir halde kalakaldı.

...

Önünde, yere atılmış ve buruşmuş peçeteler, kucağında yastık, yatağında oturmuş bir halde ağlıyordu. Çağıl'a sarf ettiği cümlelerde, cinayetle alay eder gibi konuşmuştu. Onu kendinden uzağa itmekle kalmamış, kırmıştı da...

Fakat tek büyük sorun bu değildi, abisi bir katille arkadaştı ve katilin kendisine olan tacizleri bitmiyordu. Sürekli mesaj atıyor ve Derin cevap vermemeye devam ederse, tekrar bir tehdit savuruyordu. Daha kendi tercihlerinin sorumluluklarını alamayan Derin, abisinin yaptığı hataların bedelini ödemeye devam ediyordu. Üstelik abisinin bundan haberi dahi yoktu. Derin bir şeyden oldukça emindi çünkü; bu adam kesinlikle abisini kandırıyordu. Abisi bu adamın gerçek yüzünü biliyor olamazdı.

Hayatındaki sorunların çözülmesi, bu adamın hayatından çıkmasına bağlıydı.
Bu adam ya bir an önce suçunu kabul edip tutuklanmalı ya da ortadan kaldırılmalıydı.
Aklına gelen bu düşünceyi savuşturmak istercesine başını sağa sola salladı. "Ortadan kaldırmak" da neydi? Bu düşüncesi ağlamasını şiddetlendirmişti, çünkü artık emin olmaya başladığı bir şey daha vardı; Derin kafayı yiyor olmalıydı.

...

Ertesi sabah, Deniz işten eve geldiğinde Derin hala uyuyordu. Böyle zamanlarda her zaman yaptığı gibi; üzerini değiştirdi ve kardeşine kahvaltı hazırlamaya başladı.

Çok sürmedi ki Derin de uyanmıştı, kalkıp abisinin yanına geldi. Birlikte oturdukları masada ikisini de hüzünlendirecek bir soruyla başladılar kahvaltıya.

"Abi, neden buradan taşınmadık, burası çok eski değil mi?"

Bu soru, abisi büyük bir şirketin sahibi olduğunu söylediğinden beri aklındaydı. Fakat, ancak böyle alakasız bir zamanda sorabilmişti bunu.

"Nasıl taşınırız Derin buradan? Annemin hatıralarıyla dolu bu evden nasıl gideriz?"

Derin'in gözleri dolmuştu hemen,  annesini kaybetmiş bir adamın nasıl hissettiğini tekrardan hatırlamıştı çünkü.

"Bazen, acaba annem de bizimle olsaydı nasıl olurdu diye düşünüyorum. Onunla anılarım çok olmasa da ona duyduğum özlem çok büyük, özlüyorum onu."

"Ben de...ben de çok özlüyorum onu."

Derin'in farkında olmadan bir cümle döküldü dudaklarından.

"Ama hastalıktan ölmüş olması, öldürülmüş olmasından çok daha iyi, değil mi?"

Ne söylediğinin farkına vardığında abisinin duyup duymadığını anlamak için gözlerine baktı. Büyük ihtimalle duymuştu fakat karşılık vermedi. Tuhaftı aslında, karşılık vermedi gibi değil de veremedi gibiydi. Gözlerinde tuhaf bir bakış belirmişti ve elleri titremişti.

Derin'in zayıf sesi, yine Derin farkında olmadan aralarında yankılandı.

"Abi sen kimseyi öldüremezsin değil mi,  bir evladı annesiz bırakamazsın, yıllar geçse de acısı geçmeyen bu kaybı kimseye yaşatmazsın değil mi?"

Güneş Doğar mı Yeniden?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin