32. şeytanı kıskanma.

614 53 18
                                    

Selamlar. Fici özlediniz miii :) Ben özledim çünkü. Birkaç gündür hiç müsait değildim bekleyen varsa affola. İyisinizdir umarım.

İyi okumalar :)

32. şeytanı kıskanma.

Dün gece şeytana karşı ileri gitmiş olduğumu düşündüm ve bu nedenle odasına gidip yukarı çıkmak istediğimi söyledim. Bir nevi gönül almaya çalışmıştım. Gerçi onu üzüp üzmemiş olmak benim için önemli değildi o an birinin duygularını bilip bilmeden yargılama fikri hoşuma gitmemişti sadece. Bu benlik bir hareket değildi. Herkes kendi duygularının esiridir sonuçta ne hissettiğini tam olarak bilemem ki onun ne hissedip hissetmediğini yargılamak bana düşmez bu nedenle.

Ancak o çatıdayken yine kafa karıştırıcı konuşmuştu. Gerçi artık kafamı pek karıştıramıyordu çünkü karıştırmak için biraz düzen gerekiyordu ancak benim içimde altüst olmayan hiçbir duygu, düşünce yoktu. Beynim, fikrim, duygularım her şey altüsttü. Bedenim ona tepki veriyor, onu üzünce gözüme uyku girmiyor, elimi tutması beni rahatsız etmiyor. Bunların anlamını elbette fark ediyorum. Ancak işte. Ancak kısmı vardı. İleride daha fazla dağılacaksa ortalık benim bu karışıklığı bir düzene oturtmam gerekiyordu ki en azından tutunacak bir şeyim kalsın. Üstelik insan kendine çok fazla yabancılaşmamalı ki ileride kendini bile tanıyamayacak hale gelmesin. Nihayetinde herkes gider kişi kendinden gidemez.

Elimi tuttuğunda hissettiklerim... rahatsız olmamaktan da fazlasıydı. Sadece ne hissettiğimi anlamak için kafamdaki seslerin biraz susmasını isterdim. Çünkü beynim sürekli kalbime geçmişi pompaladığı için ben anı yaşayamıyor, ne hissettiğimi anlayamıyordum. Hissediyordum ama bunu inkar edemezdim. Elimden vücuduma bütün her yerimin karıncalandığını hissediyordum, yüksek bir yerden düşüyor gibi hissediyordum en çok hissettiğim ise.. bütün her şeye karşı daha fazla tutunma isteği. Bir yandan onu itme isteğine karşı bir yandan çekme isteği. Ah bu kadar zıtlık bu kadar birbirine ters his bir arada gerçekten fena çuvallayacakmış gibi hissediyorum bu ise bir an her şeyi bitirme isteği uyandırıyor. Geçmişi ardımda bırakamıyor geleceğe taşıyorken ona kıymadan önce en çok kendime kıyacakmış gibi hissediyordum.

Ben düşünceler içinde boğulurken odamın kapısı çaldı. Saat ne çabuk akşam olmuştu.

"Pete, yemeğe geliyor musun."

"Geliyorum."

Odasına adımlarken bir kez daha kafamdaki seslerin susmasını istedim. Masayı kurmuş sandalyesini dibime çekmişti. Bir de şu yapışma huyunu bıraksa... Kafamdaki sesler susmuyor zaten neden bir an bile ortalığı dağıtmaktan çekinmiyorsun ki..

Kaşığı almamla birlikte boşta kalan elimi tutması bir oldu. Hemen başımı kaldırıp gözlerine baktım. "Napıyorsun?"

"Hiiç." Umursamazca diğer eliyle yemeğini kaşıklamaya başladı.

"Yemek yerken el mi tutulur?"

"Bu elinle yemiyorsun sonuçta." Gerçekten hayret edecek yerim kalmıyordu artık. O ise beni tınlamaz bir şekilde eli elimde yemeğine devam ediyordu. Şoku atlatmamla elimi çekmeye çalıştım ancak tahmin edilir gibi becerememiştim. Kaşığı bırakıp suratına bakmaya devam ettim. O ise ikimizin elini kucağına koydu bu sefer.

"Gerçekten yüz verince astar istiyorsun?"

"Yemek çok güzel yesene."

Sinirle gülmeye başladım. Çok arsızdı, pişkindi, gevşekti. Tüm bunlar beni deli ediyordu. Yemeğe başladım nasılsa ben bunun hesabını sorardım.

Yemek bitti kalkmak istediğimde elimi yine bırakmadı. "Bırak artık yemek bitti."

"Bir şey söylemek istiyorum sana."

"Dinliyorum."

Etrafına bakınmaya başladı. Bu söyleyeceklerinin önemli olduğunu ve söze nasıl gireceğini bilememe hareketleriydi. Ah gerçekten onu bu kadar tanımak tüylerimi ürpertiyordu. Elim hala elinde masanın üstündeydi. Bir yandan baş parmağı ile elimin üstünü okşuyor, diğer yandan boğazını temizliyordu. Konuş artık.

"Pete, şimdi bir süredir düşündüğüm bir şeyler var. Hani şimdi.. eskiden.. yani şey..."

"Off. Konuşur musun."

"Bir dakika deniyorum. Şimdi söylemek istediğim şey yani hani burası var ya"

Bir anda dışarıda bir araba sesi duyuldu ki bu eve gelecek kişi belliydi zaten ve o da şuan dibimde duruyor elimi okşuyordu. Kaşlarım çatıldı ve anlamazca bakmaya başladım. Ancak benden daha fazla şaşıran ve sinirlenen biri varsa oydu. Hemen elimi bıraktı ve ayağa kalkıp pencereye adımladı. Bir yandan da telefonunu çıkarıp birini arıyordu.

"Pete hemen banyoya gir saklan." Ancak oturduğum yerde durmaya devam ettim. O ise pencereden baktı ancak gördüğü şeyden sonra küfredip bana döndü.

"Önemli bir şey değil endişe edecek bir şey yok iki dakikaya geliyorum, tamam."

Odadan çıktı ancak bu sefer gelen kişiyi ben merak etmeye başladım. Hemen peşinden gittim. Ortalığın karışmasını ve Sean'ın yokluğunu da fırsat bilerek arkasından adımladım. Kimdi bu eve gelen -çünkü bu eve kimse gelmez- ve o neden sinirlendi. Kafamı iki soru kurcalayıp duruyordu.

Onu kapının hemen önünde biriyle konuşurken gördüm ancak sesleri hala duyamıyordum. Yavaşça merdivenlerden indim ve duvarın arkasına saklanmaya başladım. Gördüğüm beden uzun boylu, kıvırcık saçlı, oldukça yakışıklı bir yüzü olan ancak asla bizim dünyadan olmayan birine aitti. Artık sesleri duyabiliyordum.

"Senin ne işin var burada. Ben aramadan bana ulaşmaya nasıl cesaret ediyorsun?" Şeytanın sesi buz gibiydi. Dahası bağırmıyor ancak bağırmaktan beter ediyordu. Karşısındaki ise pek tınlıyor gibi değildi. Yavaşça şeytana adımladı ve aralarında mesafe bırakmadı. Daha sonra bir elini onun yüzüne attı ve yanağını okşamaya başladı. Ben bunu görür görmez olduğum yerde titremeye başladım. Bu neydi şimdi? Bu adam kimdi? Hani sevgilisi yoktu? Bana dediği onca şey neydi? Sinirlenmeye başladım.

Şeytan karşısındakinin bu hareketi ile hemen elini ittirdi ve geriye adımlayarak mesafeyi açtı. Bir dakika bu durumu değiştirebilirdi. Ancak karşısındaki yine pek bozulmadı. Ulan ne yapması lazım istemiyor demek ki.

"Seni özledim bu yüzden buraya gelerek şansımı denemek istedim. Uzun zamandır gelmiyorsun akşamları bekliyorum ama yoksun." Nefes bile almadan dinliyordum şuan evet sakin olmalı ve şeytanın ne diyeceğini beklemeliydim.

"Demek ki seni görmek istemiyorum, görüşmek istemiyorum ki gelmiyorum." Evet yani bunu herkes anlar.

"Kendimi hatırlatmak istedim." diyerek şeytana yaklaştı tekrar, sarıldı ve boynuna yöneldi. Ben ise gözlerim kocaman olmuş sadece izliyordum. Ortaya çıkıp şu adamı sonra da şeytanı dövmek çok saçma mı olurdu acaba. Tam ileri adımladığım sırada şeytan boynundakini geri ittirmişti.

"Napıyorsun. Bak başka zaman başka yerde olsak şuan ağzını burnunu kırardım ama şimdi ses çıksın istemiyorum çabuk buradan derhal defol elimde kalacaksın yoksa."

Adam geri geri adımlayarak -ki karşısındakinin kim olduğunu hatırlamış olmalıydı- gitmeye başladı. Ben de hemen sessizce yukarı çıktım. Odaya çıkıp hiç bir şey olmamış gibi yatağa uzandım. Bir süre sonra şeytan içeri geldi ve bana gülümsemeye başladı. Yüzsüz bir tane çakasım vardı suratına ama kendimi tuttum hem ne diyecektim ki. Kavga için bahanem bile yoktu. Yatağa oturup elime uzandığı sırada yataktan kalktım ve yorulduğumu ve uyuyacağımı söyleyerek odadan çıkmaya yöneldim.

"Ama bir şey konuşacaktım senle." Siktir git.

"Sonra."

Kendi odama geçip yatağa uzandığımda neden bu kadar saçma davrandığımı düşünmedim bile. Dedim ya artık düşünsem de ne yaptığımı bilemiyordum. Sadece hesabını soracaklarım birikmeye başladı ancak ben bu gece sinirden uyuyabilecek miydim bunu bilemiyordum.

Saklı Duygular | vegaspete | boyxboyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin