-2. wontonlar firarda.

1.2K 63 25
                                    

wontonlar firarda.

"heh geldik işte." Nereye geldiğimizi anlamak isteyen gözlerle etrafına bakıyordu adını bile bilmediğim çocuk. Sahi bu çocuğun yani yeni arkadaşımın adı neydi? Gerçi konuşamıyordu o zaman ne diye seslenecektim ki?

Ellerimle 6 yaparak kendi yaşımı anlatmaya çalıştım. "BEN 6 YAŞINDAYIM" bir yandan da anlayabilirmiş gibi bağırıyordum.

Çocuk yüzünü buruşturduğunda sanırım ilk kez bana tepki vermişti. Kulağını işaret etti. Sanırım bu bağırma demek oluyordu. Peki en azından anlaşabiliyorduk dimi. Parmaklarımla 6 yapmaya devam ederek bu sefer gözüne sokar gibi yüzünün önünde sallamaya başladım bir yandan da kendimi gösteriyordum. Lütfen anla 6 yaşındayım işte. Aynı zamanda ona yaşını soruyordum, el hareketlerimle. Çocuk en sonunda bıkmış bir şekilde parmaklarını kaldırdı ve 5 yaptı. Haha demek ki ondan büyüktüm. Tamam bana p' diyecekti ve ben de ona nong diyecektim. Birbirimize nasıl sesleneceğimizi de bulduğuma göre adımızın çok da anlamı kalmamıştı değil mi?

Ona adanın ıssız bir köşesinde bulunan ve kayalıklarla doğal bir sığınak olan kendimin sık sık geldiği ve oyuncaklarımı saklamayı sevdiğim bu yere getirmiştim. Buraya daha önce arkadaşlarıma bile getirmedim, o benim ilk misafirimdi. Hemen yere oturup onu da yanıma çektim. Koşmaktan yorulmuştuk biraz dinlensek fena olmazdı. Sessizce yanıma oturan nong yüzüme bile bakmıyordu. Alışması gerekiyor herhalde diye düşünürken büyükannemin bana verdiği ve götürmem gereken yiyecek sepetini yolda düşürdüğümü fark ettim. "hııııııı. Büyükannem canıma okuyacak." Nong kafasını çevirip anlamaz gözlerle baktı. Bir şey olmadığını belirtir bir şekilde kafamı salladım. Çok yorgun gözüken nong kafasını sallayıp önüne döndü.

Karnım acıkmaya başlamıştı. Keşke yemek sepeti burada olsaydı. Oflarken cebime aşırdığım iki wonton aklıma geldi. Çiğdi ama olsun. Her zaman fazla yediğim için kızan büyükannemden gizleyerek cebime koymam işe yaramıştı. "Merak etme nong acıktıysan p'n burada." Cebimden çıkardığım biraz ezilmiş wontonun birini ona uzatırken diğerini hemen yemeye başladım. Nong verdiğim wontona yüzünü buruşturmuş bakarken aynı zamanda kokluyordu. "o benim en sevdiğim yemek bi kere, koklanmaz yenir." diyip ağzına sokmuştum wontonu. Gözümden sakındığım wontonu hem paylaşıyordum hem de nazlanıyor muydu bu nong. Tükürmesin diye ağzını kapayıp çiğnetmeye başladım. Başta hoşuna gitmese de biraz sonra yüz ifadesi değişmişti. "seveceksin biliyordum tabii. ben senden büyüğüm sözümü dinlemelisin." Tek kaşını kaldırdığını fark ettiğimde anlamadığı yeni aklıma gelmişti. "ah nasıl anlaşıcaz ki biz senle nong." diye mırıldandım.

Bir süre sonra hiçbir hareketlilik olmadığını fark etmemle yanıma döndüğümde nong'un başının düştüğünü gördüm. Uyuyakalmıştı. Oturarak uyumasına şaşırdığım nong'un düşen başını omzuma yasladım, artık bir nong'um vardı. Büyümüşüm gibi hissettiren bu durumla gülmeye başladım. Ancak aniden evde beni bekleyen tehlikeyi hatırladığımda gülüşüm dondu. Neyse nong uyanınca bir çaresine bakardık artık.


y.n.//p' : taycada kendinde büyüklere seslenme ünlemi. abi gibi.

nong : kendinden küçüklere seslenme ünlemi. kardeş gibi.

(bildiğim, izlediğim kadarı ile böyle hatam varsa düzeltilebilir.)

küçüklük hallerini yazmayı ayrı sevdim desem.

Saklı Duygular | vegaspete | boyxboyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin