28. şeytanın iltifatı.
Artık gündüzlerim wonton ile geçiyor, onunla oyunlar oynuyorduk. Onun gelmesi ile her şey değişmiş gibiydi. İçinde bulunduğum yeri cehennemden cennete çeviren de canımın sıkıntısını alıp götüren ve şapşallıkları ile artık sürekli gülümsememe neden olan da oydu. Onun varlığı beni daha mutlu biri yapmıştı. Artık daha sakindim. Akşamları ise üçümüz yemek yiyor, biz film izlerken wonton uyuya kalıyor daha sonra onu yerine yatırıp ben de yatağıma yatıyordum. Günlerimiz neredeyse rutine bağlanmıştı.
Wontonun hem şeytanın odasında hem benim odamda yatağı varsa da benle kalıyordu. Ancak oyuncakları ve eşyalarını şeytanın odasına koymuştum. Wontona çok fazla oyuncak aldığım için kendi odamın dağılmasını istemiyor, onun odasını dağıtıyorduk. Hatta bütün gün onun odasında duruyorduk diyebilirim.
Şeytan geldiğinde yine odasında onu karşılamıştık. Bu halimize alışmış odaya girer girmez burada olduğumuzu bilir gibi selam vererek girmişti. Kalkıp masaya oturduğumda şeytan gelmiş ve bugün bahçeyi bizim için hazırladığını söylemişti.
Şaşırdım ve heyecanlanmama mani olamadım. Havalar soğumaya başlasa da henüz dışarıda durulmayacak kadar değildi ve eminim serin hava gece vakti oldukça güzel hissettirirdi. Hele ki aylardır bir odanın içinde tıkıl kaldıysanız. O önde ben arkada ilerlerken, bahçeye çıkar çıkmaz hazırlanan yemek masası ile şaşkınlığa uğradım. Bir kere masanın etrafında çeşit çeşit çiçek vardı. O kadar fazlaydı ki her türden çiçekler dizilmişti. Hemen en sevdiğim çiçeği bulmak umuduyla bakındım ne yazık ki bir tek onun eksik olduğunu görmüştüm ah doğru ya bahar aylarında bulunabilirdi. Yüzümün düşmesi ile masaya ilerledim ve göz ucuyla baktığımda beni dikkatle izlediğini fark ettim.
"Beğendin mi?"
"Hm. Güzel çok güzel de neden bu kadar fazla çiçek var."
"Hangisini sevdiğini bilmiyordum ben de mevsiminde olan ve bulabildiğim bütün çiçekleri getirerek öğrenmek istedim. Ancak görülüyor ki bunlardan biri değil."
"Evet. Mevsimi değil çünkü." Bu sefer de o bozulmuştu. Yine de kötü değildi ki güzeldi. Adımladım ve masaya oturdum.
"Bana sorarak öğrenebilirdin neden böyle bir çabaya girdin?"
"Çaba göstermesem bir anlamı mı olur?" Şaşırdım. Bu kadar uğraşmasına buna gönüllü olmasına oldukça şaşırdım. Peki uğraşmak istiyorsa devam edebilirdi benim için sorun yoktu.
Oturduğumuzda kadehlerimizi doldurmaya başlamıştı. Yemekler zaten masanın üzerinde hazırdı. Hemen yemeye başladım ve bir kez daha günün en güzel vaktinin yemek vakitleri olduğuna kanaat getirdim. Şeytan ise durmuş sadece bana bakıyor, beni izliyordu.
"Yesene, aç değil misin?"
"Pek değil."
"Neden dışarıda mı yedin yoksa."
"Hayır yemekleri sadece seninle yiyorum."
Umursamadım yemek yemek istemiyorsa karışacak değildim. Yemekleri bir güzel silip süpürdüğümde mutlulukla arkama yaslandım işte şimdi huzura erebilirdim. Şeytan ise kenarından köşesinden tırtıkladığı yemeğini bırakmış benim gibi arkasına yaslanmıştı.
"Pete, seni daha iyi tanımak istiyorum ve senin de beni daha iyi tanımanı istiyorum."
Bir dakika. Bu ne şimdi? "Ne demek istiyorsun?"
"Senden özür dilerken, senden af dilerken bunun ne için olduğunu düşündün bilmiyorum. Ancak ben kendimi sana daha iyi açmak istiyorum. Bunun öylesine bir vicdan azabı ya da acıma olmadığını bilmelisin. Bu kişi sen olduğun için pişman oldum ben Pete. Yalnızca sen olduğun için."
Yeterince açık mı konuştuğunu sanıyordu bu şimdi. Pekala belki herkes doğrudan konuşamıyordur ancak bana kendini açma çabasına bakarsak bu konuda samimi olduğunu düşünebiliriz. Ve çocuk musun ki sen oyun oynayarak beni tanı diyorsun ahh ne komik bir çaba. Neyse gerçekten insan ilişkilerinde oldukça kötü.
"Hm. Peki. İlk sen başla ne öğrenmek istiyorsun?"
"Nasıl bir çocukluk geçirdin?"
"Normal bir çocukluk işte. Küçük bir yerde büyüdüm oyun oynardım yaramazlık yapardım falan."
"Arkadaşların var mıydı?" Çocukluğumdan bahsetmek ne alakaydı şimdi? Üstelik arkadaşım olup olmadığı sorusu. Geçmişi konuşmayı sevmiyordum.
"Vardı işte her çocuk gibi."
"Kaç taneydi. İsimlerini hatırlıyor musun?"
Bu soruların anlamı neydi şimdi.
"Yeter hep sen mi soracaksın."
"Haklısın. Sıra senin."
"Hmmm. Hiç sevgilin oldu mu?" Ne? merak ediyordum.
"Hayır."
"O gördüğüm arşiv."
"Öyle işte ne gördüysen o ve o kadar. Sıra benim. Adları ne?"
"Hatırlamıyorum."
"Hiçbirini mi?"
"Hiçbirini." Elbette hatırladığım, hiç unutmadığım biri vardı ancak bunu ona söylemezdim. Benim için önemli biri olduğunu öğrenirse ne yapıp eder onu bulur ve pis oyununa her ne karıştırıyorsa onu da katardı. Onu her şeyden uzak tutmalıydım, geçmişimde koruyamadıysam da şimdi onu korumalıydım, kendimden bile..
Cevabımla birlikte gözlerinde soru işaretleri oluştuğunu gördüm. İnanmıyor gibi bakıyordu ama onu inandırıp inandırmamak benim meselem değildi.
"Macau hariç önem verdiğin biri?"
"Sen."
"Neden?"
"Sıra ben de. Geçmişinde en pişman olduğun şey ne?"
"Herkesten ve her şeyden korumak istediğim biri vardı. Koruyamadım. Onu korumak isterdim. Şimdi soruma cevap ver. Neden bana değer veriyorsun? Tüm bunları neden yapıyorsun?"
Yutkundu. Gözlerini gözlerime dikti ve ağzını açtı. Kapadı. Açtı. Kapadı. Bir türlü sözcükler çıkmıyor gibiydi. Etrafa bakınmaya başladı. Sonra tekrar bana çevirdi gözlerini. Yavaşça sandalyesinden kalktı yanıma adımladı. Geçtiği yerden uzanıp bir papatya kopardı ve yanı başımda durdu. Şimdi bana o yukarıdan bakıyordu. 90 derece eğildi papatyayı kulağıma iliştirdi ve gülümsedi. "Çok güzelsin Pete. Gözümün gördüğü en güzel şeysin sen." Eli yanağımı okşarken ben donup kalmış duyduklarımın beynime ulaşmasını bekliyordum. Ne yapmalıyım bilmiyordum. Şeytanım beni gözleriyle severken ben şaşkınlık ve büyülenmişlikle duruyordum. Onun bu kadar güzel bakabildiğini bilmiyordum. Yazık bir kez bile onun gözlerinde kendini göremeyen insanoğluna şeytanım birini sevdi mi çok güzel seviyordu gerçekten.
O sırada şeytanım elimi tutup beni ayağa kaldırdı ve karşılıklı durmamızı sağladı. Neler olduğunu anlamadığım bir anda gökyüzünden bembeyaz kristaller düşmeye başladı. Önce soğukluğunu ardından yumuşaklığını hissettiğim bu tanelerle şaşırdım ve bu mevsimde gökten kar yağma ihtimalini sorguladım. Hayır henüz kış değil ve hayır buraya kışın bile zor kar yağar Peki o zaman bu neydi? Şaşkınlıkla etrafa bakar ne olduğunu anlamaya çalışırken o kitlenmiş gibi sadece bana bakıyor tepkilerimi inceliyordu. Tanrım bu mevsimde kar mı yağıyordu, daha doğrusu şeytanım kar mı yağdırıyordu? Nedenini sorgulamadan kendimi bu ana bırakmaya karar verdim ve hissettiğim kristallerle gözlerimi kapadım. Kar yağıyordu isterse topraktan fışkırsın önemi var mıydı?
y.n.// pete'in en sevdiği çiçekkk ımmmmm...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saklı Duygular | vegaspete | boyxboy
Fanfic"ben karanlığa hapsoldukça sen aydınlığa çıkıyorsun." kinnporsche eserindeki vegaspete çifti için yazılmış hayrankurgusudur. Olumsuz içerik mevcuttur. +18 İki erkek arasındaki ilişki işlenmektedir.