12.

212 7 9
                                    

"gel hadi ya!"

Emre kendisini çekiştirerek biryerlere götüren sarışına kaşlarını çatarak bakıyordu "nereye götürüyorsun sen beni?" Dedi, Güneş yaramaz bir gülümseme ile "yanlız kalabileceğimiz bir yere" dedi.

Emre şaşkınlıkla ona bakıp "bak tacizci var diye bağırırım he" dedi, Güneş gülüp "bağırmana gerek yok ki istesen beni kolayca alt edersin sen" dedi ve elini Emre'nin koluna atıp sıktı "bu kaslarla kimi alt edemezsin ki sen" dedi arsız bir ses tonuyla. Emre yutgundu. Bu çocuktan etkilenmesine engel olamıyordu.

"Kaç yaşındasın sen?"

"Çok mu önemli?"

"Evet"

"Pekala.. ondokuz yaşındayım. Oldumu"

Emre afalladı "sen ciddimisin?" Dedi, Güneş dönüp ona baktı "ne, sence çok mu yaşlıyım?" Dedi, Emre ikinci kez afalladı "hayır, tabiki hayır. Sen sadece çok daha küçük duruyordun şaşırdım" dedi.

Güneş bir süre ona düz bir ifade ile baktı sonra yine o çocuksu gülümsemesini takınıp "olduğumdan küçük göstermek benim en iyi yaptığım iş abicik" dedi, Emre'nin elini tutup parmaklarını birleştirdi "artık daha rahatsan benimle gelecek misin?" Dedi.

Emre iç geçirdi "sanki hayır desem vazgeçeceksin de" dedi, Güneş kıkırdayıp Emre'nin elinden tutarak onu otelden iyice uzaklaştırıp yeşillikler içindeki, gecenin karanlığında kalmış parka getirdi.

Fıskiyeler etrafta çimleri sularken ikili önlerindeki banka oturdu. Gecenin karanlığı sayesinde dikkatlice bakmadan kimse kendilerini göremezdi. Güneş, Emre'ye dönüp "seni öpmek istiyorum" dedi.

Emre kendisine istekle bakan sarışına baktı sıkıntıyla iç geçirdi "neden beni istiyorsun" dedi, Güneş omuz silkip "tam benim tipimsin çünkü ayrıca..." Diyip sanki biri onları duyacakmış gibi Emre'ye yaklaşıp fısıldayarak "oda senden hoşlandı ve bu pek sık olmaz" dedi ve sanki ayıp bir şey söylemiş gibi hemen geri çekilip başını eğdi.

Emre önünde iki elide kucağında yüzündeki gülümseme ile gölzerini yere dikmiş çocuğa baktı. O'da kimdi? Ah, evet. Kayra, Güneş'in çoklu kişilik bozukluğundan bahsetmişti. Acaba şu anda da diğer Güneş'in sesini duyuyor muydu?

Boğazını temizledi "istersen arada yanağımdan öpebilirsin" dedi, Güneş birden ona dönüp kocaman gülümsedi ve hiç bekletmeden uzun uzun Emre'nin yanağındaki yaranın üzerinden öptü. Emre o tarafında hiç bir şey hissetmediği için kendine ve geçirdiği kazaya küfür etti. Kim bilir Güneş'in dudakları ne kadar yumuşaktı.

Sağ elini kaldırıp bir kaç kez açıp kapattı. Parmaklarının uçları karıncalanıyordu. Yavaşça uzanıp elini Güneş'in yanağına koydu.

Güneş yanağına değen ele baktı sonra gülümseyip avuç içini öptü. O zaman Emre dudaklarını hissetmişti. Tahmin ettiği gibi yumuşacıktı.

Güneş, Emre'nin elini iki eliyle kavrayıp sıkıca tuttu sanki Emre kaçıp gidecekmiş gibi sonrada kafasını yavaşça Emre'nin omzuna yasladı. Emre dümdüz önüne bakıp "daha önce hiç bir erkek ile- yada daha dürüst konuşucam daha önce hiç kimse ile bunu yapmamıştım" dedi.

"Bende öyle. Doğrusu hiç gerçek sevgilim olmadı" Emre, Güneş'in itirafı ile ona baktı "gerçekten mi benden daha tecrübeli gibisin" dedi, Güneş gülüp "hayır sadece içimden geldiği gibi hareket ediyorum. Sen çok güçlü görünüyorsun ve ben burada güvende hissediyorum. Özellikle de ikimiz yanlızken. Sanki şu an beni burdan kimse alamazmış gibi" dedi.

"Bana ne çabuk bağlandın öyle"

"Hiç sevgilim olmasada kolay aşık olmak gibi bir huyum var" kafasını kaldırıp gözlerini Emre'ye dikti "sence benim için çok mu garip?" Dedi, Emre onun gözlerinin içine bakarken "hayır, neden olsun ki?"

"Çünkü ben insanları öldürdüm. Birini öldüren birinin hiç bir duygu hissedememesi gerekir ama ben hissediyorum. Bazen bu yanlış gibi geliyor"

Emre kendisine sorgularcasına bakan gözlere ne diyeceğini bilemedi ama bildiği bir şey varsa Güneş'ten çokta farklı olmadığıydı "bazen bazı durumlar bize kötü şeyler yaptırır ve biz hiç bir şey yapamayız. Sadece bizim için önceden yazılmış olan senaryoyu takip etmek bizim tek çıkışımız olur. Böyle zamanlarda yaptığımız şeyler yüzünden tüm duygularımızı kaybetmek zorunda değiliz. İnsanları öldürsen bile sen suçlu değildin"

"Nereden biliyorsun?.. Onları neden öldürdüğümü bile bilmiyorsun.."

"Biliyorum, çünkü pişmanlık duyuyorsun. Gözlerinin içine bakınca ne kadar mutsuz olduğunu görebiliyorum"

Güneş gözlerini kapatıp kafasını Emre'nin boynuna gömüp dudaklarını önündeki boyna bastırdı. Bir süre ikiside sessiz kaldıktan sonra Güneş'in sesi ortamı doldurdu.

"Hiç Wattpad okudun mu?"

Emre duraksadı "hayır, okumalımıydım?"

"Hayır. Sadece bazı kitaplar var.. beni çok öfkelendiriyor.. masum ve iyi olan başrol kumarbaz babasının borcu yüzünden mafyanın tekine satılıyor ve baş rolün hayatı birden değişiyor. Babasıyla olduğundan daha mutlu oluyor. Hiç mantıklı değil. Kumar borcu yüzünden çocuğunu satan tek baba bizim başrolün babasımıydı ve mafya kendisine bir eş aradığı içinmi durdurk yere baş rolü evine getirtti. Diyelim ki başrolümüzü sevipte onu satın aldı peki ya diğer çocuklar? Babaları onları sattığında onlar nasıl kurtuldu?"

Yutgunup yüzünü göremediği çocuğa bakmaya çalıştı "Güneş, neden bahsediyorsun?" Dedi, Güneş sanki onu duymuyormuş gibi "ya bu başrolü seven bir mafya olmadıysa o zaman babası onu sattığında ona ne olur biliyor musun? Mafyanın en büyük kazanç sağladığı yere gider. İnsan pazarına. Orda kendisini sürekli yeni biri satın alır bazen parasıyla gösteriş yapmak isteyen biri bazende manyağın teki bazende on beş yaşına geldiği için fazla yaşlandığını söyleyip kendisini iade eden birileri"

"Bir gün bizim başrol neredeyse annesinin yanına gitmeye heves edecekken kafasının içinde şeytanla konuşmaya başlarsa. O zaman ne olur biliyor musun? Kendisini satın alan yaşlı kadının tekini öldürüp kaçmaya çalışır. Kaçarken daha çok kişiyi öldürür. Sonra yakalanır. Çok fazla canı yanar, itaatsizlikten infaz edilecekken tıpkı hikayedeki gibi olur mafyanın gözüne batar ve onun evine getirilir. Orda son gecesini yaşamaya hazırlanırken kafasının içindeki şeytandan başka bir arkadaş edinir. Korkunç bir krallığın en küçük prensi ile ama bizim başrol onu ilk başta hizmetlilerden birinin çocuğu sanar. Prens onun kaçmasına yardım edip onu saklar. Bir kaç yıl sonra da o küçük prens her yeri kanlar içinde yanına gelir ve artık başrolün neden insanları öldürdüğünü anladığını söyler"

Güneş kafasını omzundan çekip yüzündeki gülümseme ve kapanmış gözleriyle kafasını gök yüzüne çevirir "sence başrol ve prense ne olacak? Hiç eskisi gibi olabilecekler mi?" Dedi.

Emre ne diyeceğini bilemeden sadece Güneş'e bakıyordu. Hikayedeki o başrol tabikide Güneş'ti bahsettiği o prenste Barlas'mıydı? Bu şekilde mi tanışmışlardı? Emre'nin beklediğinden çok daha farklıydı.

Güneş'in gözünün önüne düşüne sarı tutamları geriye itip gülümsemeye çalıştı "hayır, olamayacaklar. Ama sorun değil çünkü kimse eskisi gibi olamıyor" dedi, Güneş ona dönüp gülümsemesine karşılık verdi "bu hikayeden nefret ediyorum. Çok fazla dram içeriyor ben daha çok romantik komedi hastasıyımdır" dedi uzun uzun Emre'nin yüzünü izledi, sanki ilk kez görüyormuş gibi inceledi "seninde nefret ettiğin bir hikaye varmı Emre?" Dedi.

Emre omuz silkti "herkesin nefret ettiği bir hikayesi vardır" dedi, Güneş dudaklarını birbirne bastırıp "belki bir ara bana anlatırsın" dedi.

"Anlatacak gibi görünüyorum ama şimdi otele geri dönmeliyiz Kayra bana zimmetli onu arada kontrol etmem gerekiyor"

"Ondan bir eşya gibi bahsediyorsun"

"Çünkü bazen eşyalar gibi beyni olmadan hareket ediyor. Bu yüzden arada onu kontrol edip nefes aldığından emin olmak gerekiyor"

Güneş gülerek ayağa kalktı "tamam o zaman otelin yanına kadar yarışalım vadem" dedi, Emre gülümseyerek ayağa kalktı "iyi yarışalım bakalım" dedi. Bu gece daha net fark etmişti ki gülümsemek bu sarışına çok fazla yakışıyordu.

ÇETE [gay]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin