13.

211 11 5
                                    

Barlas'la nihayet salona girdiğimizde -nihayet çünkü Barlas'a kalsa bütün bir geceyi o bahçede geçirmeliydik- gecenin ilerleyen vakitlerinde herkesin muhabbete dalıp bedava içkiler nedeniyle yarı sarhoş olduğunu gördüm. Gerçekten herşey iyi gidiyordu bir masada dikilen Giray kendisini tebrik eden insanlarla sohbet ediyordu.

Etrafa bakındım Emre hala ortada yoktu. Acaba geldiğinde bıçaklanmış taklidimi yapsaydım. Gerçeği öğrendikten sonra ağzıma sıçardı sanırım ama yüzünü görmeye değerdi.

Barlas uzunca esnediğinde kaşlarımı çatıp ona baktım "ağzını kapat bari, insan içindeyiz" dedim,Barlas umursamaz bir sesle "rahatsız oluyorlarsa çıkabilirler" dedi, iç geçirdim. Bu çocuğun yaptığı her şey neden bu kadar tatlı geliyordu!? Aslında ondan korkup kaçmam gerekirdi.

Tam Barlas'a ondan nefret ettiğimi söyleyecekken bütün salonun ışıkları birden sönünce kelimlerimi yuttum. Salondan uğultular yükselmeye başlamıştı "noluyor lan?" Dedim, Barlas'a döndüm ama karanlıktan seçebildiğim kadarıyla oda benim kadar şaşkındı "hiç bir fikrim yok" dedi.

Birden eskiden müzisyenlerin bulunduğu platformun üzerindeki ışıklar yanınca herkes gibi bende o tarafa döndüm ve platformun üzerinde duran maskeli adama baktım. Üzerinde uzun kadife gibi duran siyah bir pelerin vardı ve sol omzunu tamamen kapatıyordu. Ellerindeki deri eldivenleri, özel yapılmış gibi duran kaliteli takımı ve sadece gözlerini kapatan maskesi ile oldukça ilginç görünüyordu.

"Hepinize iyi akşamlar" çok yumuşak bir ses tonu vardı neredeyse hipnoz ediciydi "bu gece böyle birbirine düşman olan iki topuluğu bir arada görmek sizin için olmasada benim için çok değerli. Bu gün size bir kaç küçük sihir göstereceğim" dedi.

Kaşlarımı çatıp Barlas'a baktım "balolarınıza genelde böyle sinirbazlar çağırırmısınız?" Dedim, oda benim gibi kaşlarını çatmış sahnedeki adama bakıyordu "hayır aslında hiç çağırmayız, eğlence konusunda zevkli olan bir ailem yok" dedi, tahmin ettiğim gibi.

Yeniden maskeli adama döndüm. Bilinen bir kaç sıradan sihir gösterisi ile başladı kartların arasından güvercin çıkarmak yada bir sopayı çicek buketine dönüştürmek gibi. Bazıları ona garip bakışlar atarak izliyor bazılarıysa bunun sıradan bir eğlence olduğunu varsayıp keyfine bakıyordu.

"Ne kadar çok dövmeniz var beyefendi ancak hiç çete dövmesi görmüyorum, bir belirsiz misiniz?" Maskeli adamın konuştuğu kişiye baktım. Kuzey abi. Umursamaz bir şekilde omuz silkti "bir çeteye girmeyi seçmeyen kişi bendim" dedi.

Maskeli adam gülümseyip bulunduğu platformdan indi "mantıklı bir seçim. Çete dövmeleri bir tür kelepçe gibidir dövmenin esas sahibine kölelik ederek yaşaman gerekir" uzanıp Kuzey abinin elini tuttu "oldukça acınası değil mi?" Kuzey abinin takımını sıyırıp kolundaki gül desenli dövmeye baktı "burda gördüğüm bir yılan değil mi? Onu almamda bir sakınca varmı?"

"Ha?"

Maskeli adam birden kuzey abinin kolunu büktüğünde Kuzey abi acıyla inledi, dişlerimi sıkıp öne doğru bir adım atmıştım ki Kuzey abinin giydiği takımın kolundan çıkıp maskeli adamın bileğine dolanan yılanı gördüğümde olduğum yerde kaldım. Bunu nasıl yapmıştı lan!?

Kuzey abinin bileğini maskeli adamdan kurtarıp ovarken kendi bileğine dolanmış yılanın çenesinin altını okşayan adama öldürücü bakışlar atıyordu. Kolundan çıkan yılandan oda oldukça rahatsız olmuştu.

Adam bileğindeki yılanla birlikte platforma çıkıp birden kollarını iki yana açtı "ve bu gecenin son gösterisi!" Dedi ve kendisini izleyen kalabalığa pelerinini savurarak döndü "hepinizin nefesini kesecek, aklını başından alacak bir gösteri. Ancak bunu yaparken aranızdan özel birini seçeceğim" dedi.

Elini rastgele kalabalığa doğru tutarken birden benim üzerimde durdu ve "sen!" Dedi, gözlerim şaşkınlıkla açıldı, tereddüt edip kendimu gösterdim. Kafasını sallayıp "evet sen, gel hadi buraya. Utangaç olma" dedi.

Kaşlarımı çattım öne doğru bir adım attığımda Barlas kolundan tutup beni durdurdu "gitme, içimde çok kötü bir his var" dedi, onu görmeye alışık olmadığım bir şekilde ciddiydi.

Maskeli adam bizim olduğumuz yere bakarken "bütün gece bekleyemeyiz kızıl çocuk. Hadi ama insan yemiyorum sonuçta değil mi?" Diyip güldü.

Barlas'ın elini çekip "sorun yok. Bu herifin derdi neymiş öğrenmek istiyorum" dedim, Barlas dişlerini sıktı tam bir şey diyecekken her ne düşündüyse kendini durdurup kafasını salladı "tamam..." Dedi.

Ona kısaca bakıp bir kaç adımda platformun yanına gelip üzerine çıktım ve karşımda ki maskeli adama döndü . Yakından bakınca fark etmiştim gözlerinden biri siyah diğeriyse yeşildi. Bana rahatsız edici bir gülümseme ile baktı "şimdi bana bir rakam söylemeni istiyorum. İstediğin kadar olabilir bu sana kalmış" dedi.

Kaşlarımı çattım çokta önemli olmadığını düşünüyordum "sekiz" dedim, adam eliyle karanlıkta bir yere işaret ettiğinde kendisi gibi maske takmış siyahlı adamlar insan boyutlarında bir kutuyu ve sekiz adet kılıcı yanımıza getirdiler.

Beni kutuya sokup bıçakları içimden geçireceğini düşünürken o kılıçları bana uzattı "istediğin yerden sokabilirsin" dedi, duraksayıp bana uzatılan kılıçlara baktım "bu kutunun içinde kim var?" Dedim.

Maskeli adam gülüp "ah hiç kimse, istersen kontrol edelim" diyip kutunun kapağını açtı. Gerçektende içi boştu, yinede emin olamıyordum. Kutunun kapağı tekrar kalandığında bana uzatılan kılıçlardan birini elime alıp kutunun etrafındaki kılıçlar için açılmış deliklerden birine soktum.

Bütün kılıçları yerleştirdiğimde maskeli adam ellerini çırptı "mükemmel!" Dedi ve kutunun kapağını seri bir hareketle açtı. Az önce boş olan kutunun içinde insan boyutlarında bir kukla vardı ve vücuduna saplanan kılıçların olduğu yerlerden kan kırmızısı bir sıvı akıyordu. Beni rahatsız eden şey ise kuklanın yüz hatlarının tıpkı Savaş'a benzemesiydi.

Yan tarafımızdaki bir ekran açıldığında korkuyla o tarafa döndüm. Ekranda oldukça pis depo görünüyordu kamera boş depoda dolandı sonunda bir kaç adamın iki kollarından tuttuğu kafası önüne eğik duran Savaş gözüktü. Nefesim kesilmişti.

Kamerayı tutan kişi Savaş'a doğru bir kaç adım attı ve ekran karıncalanmaya başladı. Kalbim korkuyla atmaya başlamıştı sadece önümdeki ekrana bakıyordum.

Bana yıllar gibi gelen dakikalardan sonra ekran yeniden kendine geldi. Bu sefer ekransa yerde kanlar içinde yatan Savaş vardı. Gözlerim dolarken ağır ağır kafamı maskeli adama çevirdim. Göğsümden adını veremediğim bir baskı vardı ve bu baskı daha önce hissetmediğim bir acıya ve öfkeye neden oluyordu.

Kuzey abinin sesini duydum, kendime gelmem ve sakinleşmem için bir şeyler söylüyordu ama onu anlayamıyordum. Sadece bana gülümseyerek bakan adama bakıyordum.

Belimde taşıdığım silahı çıkarıp direkt ona doğrulttum. Salondaki bir kaç kişi çığlık attı "ne yaptın sen?" Dedim, bunların hepsinin siktiri boktan bir sihir gösterisi olması için nelerimi vermezdim.

Adam kendisine doğrultulmuş bir silah yokmuş gibi sakin bir şekilde "sayıyı sen verdin, sekiz" dedi ve kollarını iki yana açtı "havai fişek şovuna son sekiz saniye!" Diyip birden kendini salonun karanlık bir köşesine doğru attı onun arkasından silahın mermisi bitene kadar ateş ettim hatta vurduğuma emindim.

Derin derin nefes alıp verirken dediği şey aklıma geldi. Havai fişek şovumu?

Kalabalığa doğru döndüp "Bomba!" Dedim ama salonun diğer tarfında gerçekleşen ve bedenimi savurup kulaklarımı çınlatan facia için artık çok geçti.

ÇETE [gay]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin