20. (Barlas)

204 9 1
                                    

Ayakları arabanın koltuğuna yetmediği için hafifçe sallıyordu. Ellerini kucağında birleştirmiş minik parmaklarıyla oynarken karşısındaki koltukta oturan adama kafasını kaldırıp bakmıyordu.

Kendi babasından deli gibi korkuyordu.

Saçlarının dipleri ağarmaya başlamış adam prosundan bir nefes çekip karşısındaki en küçük oğluna baktı. Doğduğundan beri onunla üçüncü karşılaşmasıydı. Sigara yüzünden çatlayan sesiyle "annenin ne yaptığını biliyor musun?" Dedi.

Çocuk kafasını iki yana salladı. Abi ve ablalarıyla kaldığı evine dönmek istiyordu. Babası mavi gözlerini filmli camlara çevirip "bölgelerimizden birini kaybetmemize neden oldu sonrada başka bir adamla kaçtı. Senide arkada bıraktı" hafifçe öne eğildi "ona hiç bir karıma vermediğim kadar sevgi ve güç vermeme rağmen hemde. Sence ondan nefret ettiğim için suçlu ben miyim?" Dedi.

Çocuk babasıyla aynı renk olan gözlerini hafifçe kaldırdı. Kendi küçük dünyasında var olan bütün kötülüklerin nedeni babasıydı ama annesi kendisini bıraktığı için ona küsmeden de edemiyordu.

Babasının sorduğu soruya sessiz kalıp ona öfkeli gözlerle baktı. İçten içe korksada nefret daha yukarıdaydı. Adam oğlunun bakışlarına gülümseyip elini uzatıp çocuğun saçlarını karıştırdı "çok güzel" diye mırıldandı. Yerine geri yaslanırken "dahada güzel olacak" dedi.

Araba sonunda durduğunda takım elbiseli iri yarı bir adam gelip kapıyı açtı. Babası uzanıp oğlunu kucağına aldı ve arabadan çıktı.

Geldikleri yer sarı uzun otlarla kaplıydı ve fazlaca esiyordu. Çocuk babasının kucağında etrafa bakınırken biraz ilerde elleri ve gözleri bağlanmış dizleri üzerinde duran, siyah uzun saçları rüzgarla savrulan, kadını gördü.

"Anne!" Diye seslendiğinde kadın birden kafasını kaldırdı "Barlas..?" Diye mırıldandı, çocuk annesini sayıklayarak babasının kucağından inmeye çalışsada başaramadı, babası onu sıkıca tutuyordu.

Kadın dişlerini sıkıp "seni orospu çocuğu! Neden onu buraya getirdin ha!?" Dedi, adam, kadını umusamadan prosundan bir nefes daha çekip "başlayın" dedi.

Etraftaki tüm takım elbiseli adamlar silahlarını kaldırıp karşılarında duran kadına doğrulttuğunda çocuk irkildi. Adam çucuğun çenesinden tutup direkt annesine doğru çevirdi kulağına yaklaşıp kısık bir sesle "İyi izle Barlas bu bana ihanet edenlerin yegane sonu." dedi.

Adamın ufak bir el hareketiyle tüm silahlar patlamaya başladı. Özellikle kadını öldürmeyecek noktalara nişan alıyorlardı. Her şey o kadar çabuk olmuştu ki. Patlayan silahların sesleri ve annesinin çığlıkları hızlı esen rüzgarla birlikte savrulup gitmişti.

Olayların sonucunu daha yeni idrak edebiliyordu. İçinde biriken nefesi bir çığlıkla dışarı çıktı. Kendisini tutan kollardan kurtulmak için debelendi. Bu yüzüne bir tokat yiyene kadar devam etti.

Tokatın etkisiyle toprağın içine düşmüş, hıçkırıkları yüzünden doğru dürüst nefes alamıyordu. Kulakları hala çınlıyordu. Silah sesleri yüzünden miydi yoksa annesinin acı dolu çığlıkları yüzündenmiydi. Emin değildi.

Henüz yedi yaşındayken ihanetin bedelinin ne olduğunu çok açık bir şekilde öğrenmişti.

****

Elindeki silah ağırdı ama taşıyamayacağı kadar değildi. Annesinin ölümünün üzerinden altı yıl geçmişti. Hoş o günü her gece rüyalarında tekrar ve tekrar yaşıyordu.

Şimdiyse abi ve ablalarıyla kaldığı evin bahçesinde abisi Behsat ile atış alıştırması yapıyordu. Tüm kardeşleri farklı bir şey için yetiştirilmişti.

ÇETE [gay]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin