14.

194 8 3
                                    

Koşuyordum. Ama neden bilmiyordum.

Arkama baktığımda kimse yoktu, hatta etrafta kimse yoktu ama ben durmadan koşmaya devam ediyordum. Nerede olduğumu biliyordum. Burası karanlık dünyanın pis sokaklarıydı. Sıradan insanlar bu sokaklara girdiğinde başına kötü bir şey geleceğini tahmin ettikleri için bu sokaklara bakmadan geçerdi.

Koşmaktan nefesim daralmaya başlamıştı durup ellerimi dizlerime yaslayıp eğildim ve derin derin nefes aldım. Sanki maraton koşmuşum gibi nefes nefeseydim ama hiç terli değildim.

Kafamı kaldırdığımda karşımdaki apartmana baktım. Hayır, bu burada olmamalıydı. Burada Sokak köpeklerinin mekanına giden tünel olmalıydı.

Apartmanın aniden açılan kapısıyla irkildim. Gözlerimi kısarak baktığımda kapının önünde duran uzun karanlık silüeti fark ettim. İçimi nedenini anlayamadığım bir korku kapladı. Geriye doğru bir kaç adım attığımda ayağım takılınca birden kendimi geriye doğru düşerken buldum.

Düşüşüm sırtımın yatakla birleşmesi ile son bulmuştu. Ayağa kalkmaya çalıştığımda aniden üzerimde beliren bir türlü yüzünü göremediğim kişi üstüme çıkmış büyük ellerini boğazıma sarmıştı. Nefes alamıyordum.

Yıllardır olduğu gibi yine bu herif tarafından boğazlanıyordum. Dişlerimi sıktım. Boğazımı saran eller yerine üzerimdeki kişinin boğazını kavradım.

"Kimsin sen!?"

Adam birden boğazımı bıraktığında altımdaki yatak birden kayboldu ve yeniden düşmeye başladım.

Derin bir nefes alarak gözlerimi açtım. İlk başta her yer bulanıktı ama giderek netleşince nerede olduğumu az çok fark edebildim. Bir depodaydım.

Derin derin nefes alırken sadece hemen üstümdeki lekeli tavana bakıyordum. Etraf nereden geldiğini anlamadığım loş bir ışıkla aydınlanıyordu ve bir yerlerde bir metalin üzerine damlayan bir su sesi sürekli kulağıma geliyordu. Neredeydim ben?

Kafamı yavaşça yana çevirdiğimde bir masanın üzerindeki metal tepsiye dizilmiş neşterler ve makaslara baktım. Kaşlarım çatıldı.

Doğrulamaya çalıştığımda fark ettim bir masaya kayışlarla bağlıydım. Kaşlarım daha çok çatıldı. Bileklerimi zorlayıp kayışları kontrol ettim. Yardım olmadan kolayca kurtulabileceğim bir durumda değildim.

Kafamı masanın üzerine yaslayıp tavana bakarken bir nefes verdim.  Buraya nasıl gelmiş olabileceğimi düşünürken olan her şey gözümün önüne geldi. O maskeli adam ve o patlama... Ve Savaş!

Kahretsin, neler olmuştu ve şu anda neler oluyordu!?

Nefes alış verişlerim hızlanırken yanımdaki masanın üzerindeki metal tepsiye baktım. Bir şekilde tepsinin üzerindeki bıçaklardan birini alırsam kayışları kesebilir miydim?

Bunu nasıl yapacağımı düşünürken duyduğum ıslık sesiyle irkildim. Odanın dışında bir yerlerde birileri Barış Manço'nun Kara Sevda şarkısını ıslıkla çalıyordu ve giderek yaklaşıyordu.

Kafamı zar zor kaldırıp kapıdan diren beyaz önlüklü adama baktı, ağzında bir doktor maskesi verdi ve ellerindeki kanlı plastik eldivenleri çıkarıp çöpe atıyordu. Çok uzun sayılmazdı ama kısa olduğuda söylenemezdi ve ona şişman demek istemesemde ince yada balık etli kavramlarıda ona uymuyordu. Muhtemelen giydiği saçma çizgili gömlek yüzünden böyle görünüyordu. Kafasının üzerinde bir kaç tutam saç kalmıştı ve yüzüne göre küçük olan gözleri arada bir seğiriyordu.

Kafasını kaldırıp bana baktı gözlerinin kısılmasından gülümsediğini fark ettim, neyseki yüzünde maske vardı. Bu adamın gülümsemesinin hoş duracağını düşünmüyordum "aa demek uyandın. Ne kadar çabuk, dayanıklı bir vücudun varmış doğrusu" dedi, sesinin sinir bozucu tiz bir tınıya sahip olması yetmezmiş gibi birde kelimleri yutarak konuşuyordu.

ÇETE [gay]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin