43.

75 1 0
                                    

Arabadan inip nefesimi dışarı verdim. Yeni şoförüm Esra sayesinde her yere vaktinden önce geliyordum, ne güzel. Mide bulantım küçük bir bedeldi.

Tamamlanmamış inşaatın içinden geçip diğer sokakta sigarasını tüttüren Emre'nin yanına adımladım. Geçenlerde özel numaramı bulup bana konum göndermeye kalkan ruh hastasını araştırmasını istemiştim. Numaradan pek bir şey çıkmamıştı, kimin gönderdiği hala bir gizemdi. Emre konuma gidip kontrol etmek istediğinde Melih'in kaybolduğum zaman hakkındaki sorularından kaçmak için arkasından gitmiştim.

Yeni çıkan elimi kullanırken hala garipsiyordu. Durup dururken yeni elimin parmaklarını açıp kapatıyordum. Eve gidince parmaklarımdan birini kesmeyi düşündüm, yeniden çıkıp çıkmayacağını merak etmiştim, ama elim kesildiği zaman ki acıyı hatırlayınca bundan vazgeçtim.

Emre göz ucuyla bana bakıp "Benimle gelmen doğrumu emin değilim. Tehlikeli olabilir." Dedi.

Saçma bir şekilde "Ben tehlikenin yüzüne gülerim." Dedim, duraksadım. Emre'de duraksadı, sonra "Bu Savaş'ın diyeceği bir şeye benziyordu." Dedi.

"O koltukta insanı etkileyen bir şeyler var."

Birlikte inşaattan çıkıp eski apartmanların arasında ilerledik. Bunların hepsi kaçak kat çıkılmış, bir yumruk atsan yerle bir olacak evlerdi ama burda yaşayanlar vardı. Pek çoğu belirsizdi..

"İşte burası."

İlgisiz şekilde Emre'nin gösterdiği apartmana baktığımda bir an için kalbimin duracağını hissettim. Bu karanlık, kırık pencereler. Eski demir kapı. Bu son zamanlarda rüyama giren o korkutucu apartmandı.

Güçlükle yutgundum. Bu apartman neden gerçekte de vardı? Sadece bir rüya değil miydi? Nefes alışlarımın hızlandığını hissettim. Aniden koluma dokunan elle irkilip Emre'ye döndüm. Emre endişeli bakışlarını yüzümde gezdirip "Sen iyi misin? Bembeyza oldun." Dedi.

Gözlerimi kırpıştırdım. Kafamı sallayıp "Evet... evet iyiyim." Dedim, Emre beni baştan aşağı süzüp "Pekala... istersen hala geri dönebilirsin." Dedi.

Kaşlarımı çattım "Gerek yok. Hadi girelim." Dedim, demir kapıyı ittirerek açıp içeri girdim. Dar bir koridor beni karşıladı. Dar koridorun sonunda hem üst kata hemde yerin altındaki katlara inen merdivenler vardı.

Emre ile kısaca bakıştık. Emre aşağı inen merdivenleri gösterip "Sen almak ister misin?" Dedi, kaşlarımı çatıp telefonumu çıkarıp fenerimi açtım ve itiraz etmeden aşağı inen merdivenleri inmeye başladım.

Belimdeki silahın varlığı beni bir nebze olsun rahatlatsada karnımı ağrıtan korkuya engel olamıyordum. Kapıcı dairesine ait olması gereken kırılmış kapıdan girip dahada aşağı inen merdivenleri takip ettim. Merdivenler bittiğinde nem kokan dar bir koridorda ilerledim.

Koridorun sonunda başka bir kapıdan daha geçtin ve burası iki yanda farklı odalara açılan bir salona çıktı. Duvarlara yaslanmış metal dolaplar vardı. Bazılarının kapağı açıktı. Açık dolapların içinde beyaz önlükleri, isim kartlarını, farklı ilaç kutularını ve birinin küflenmiş öğle yemeğini görebiliyordum.

Burada ne olduysa herkes sadece burayı terk etmişti. Arkasında neyi bıraktığını umursamamıştı. Bu belliydi çünkü bir kaç dolabın açık kapağına yapıştırılmış aile resimleri vardı. Herhalde bir yeri terk etsem ailemin, karımın yada kızımın fotoğrafınıda yanımda götürürdüm. Tabi acelem yoksa.

Derin bir nefes aldığımda tüm toz ve rutubet kokusu burnuma doldu. Temkinli adımlarla sağdaki odaya girdim. Burada üç tane hastane yatağı ve büyük bir dolap vardı. Yatakların altında gördüğüm kurumuş kan lekeleri beni şaşırtmalımıydı emin değildim.

ÇETE [gay]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin